İlk defa Hicrî 1400 yılında duydum onun adını. Hicrî yılbaşı münasebetiyle Erzurum’dan Kayseri’ye yürümek için yola çıkan üç üniversite öğrencisinden biriydi o. Hicrî 1400’ü Erzurum’dan Kayseri’ye kadar uğradıkları her yerleşim biriminde karşılaştıkları her insana anlatacaklardı. Ben, o günlerde Iğdır’da askerlik yapıyordum. Iğdır’daki dostlarla birlikte, bizim olan gazetelerden ve dergilerden takip ediyorduk bu üç gencin şanlı yürüyüşünü. Duâ ediyorduk bunlara, gıpta ediyorduk kendilerine.
Askerliğim bittikten sonra bir yıl Sivrihisar İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptım. O günler Afgan cihâdının olanca hızıyla devam ettiği günlerdi. Bizim olan gazetelerden ve dergilerden takip ederdik cihâd haberlerini. Meral Maruf’un mektupları, Abdülhamid Muhâcirî’nin cihâd haberleri, Erdem Beyazıt’ın hâtıraları heyecanlandırırdı bizi o günler. Gözyaşlarıyla okurduk bu yazarların yazılarını. Uyumazdık sabahlara kadar, duâ ederdik Afgan mücâhidlerine. Cihad haberlerini öğrencilerimizle birlikte okur, göz yaşı döker, birlikte duâ ederdik mücâhidlere.
Bir kış günüydü, Sivrihisar’ın kuru soğuğunun yüzümüzü yaladığı bir gündü. Akşamüzeri okuldan çıkmak üzereydim. Son dersten çıkıp evlerine gitmek üzere olan öğrencilerden biri yanında uzun boylu bir delikanlı ile öğretmenler odasına gelip bana: “Hocam! Bu ağabeyi, sizi arıyor, sizinle görüşmek istiyor.” dedi. Ben de delikanlıya: “Buyurun, hoş geldiniz.” dedim. “Hoş bulduk hocam, ben Necdet Yaylalı, Erzurumluyum; arkadaşınız Davut Yaylalı’nın yakınıyım.” dedi ve kendisini tanıttıktan sonra konuşmasını şöyle devam ettirdi: “Hocam ben, Afyon Mali Bilimler Fakültesi’nde okuyorum. Davut Bey’den öğrendim sizin burada olduğunuzu ve sizinle tanışmaya geldim.” Ben de tekrar “Hoş geldiniz.” dedim ve misafirimi alıp bekâr evime götürdüm. Necdet’le ruhlarımız hemen ısındı. Kısa zamanda dost ve arkadaş olduk. Çünkü kalplerimiz aynı dâvâ uğruna çarpıyordu. 12 Eylül hareketinden kısa bir süre sonraydı bizim bu karşılaşmamız. 12 Eylül hareketiyle Türkiye’de çok şeyler değişmişti. Müslümanlar çok şeylerini kaybetmişti. Bu sebepten dolayı dertliydik, üzüntülüydük, konuşacak çok şeyimiz vardı. Necdet’le gece geç vakte kadar konuştuk. Ortak dertlerimizi konuştuk. Necdet bir ara bana: “Hocam, biz Afganistan’a gidiyoruz. Erzurum’dan bir grup arkadaş gitti; biz de gidiyoruz.” dedi. Misafirimizle biraz da bu konu üzerine konuştuk. Sabahleyin Necdet’le vedalaştık ve ayrıldık. Necdet’i yolcu ettikten sonra okula geldim, derslere girdim ama gönlüm Necdet’le birlikte gitti. Necdet, Erzurum’a gidiyordu; oradan da Afganistan’a gidecekti. Kendilerine imrenerek, takdir ederek, duâ ederek olcu ettik. O senenin Şubat ayından sonra ben Erzurum’a geldim. Yeni görevime başlar başlamaz, çevremdeki dostlarıma Hicrî 1400’de Erzurum’dan Kayseri’ye yürüyen üç genci sordum. “Hocam, onların ikisi mezun oldu; biri de Afganistan’da cihâd ediyor.” dediler. “Abdülhamid Muhâcirî adıyla cihâd haberlerini Türkiye’ye iletiyor.” diye de ilave ettiler. Ben de gayr-i ihtiyârî: “Ya! Bizim dergilerdeki yazılarını seve seve okuduğumuz Abdülhamid Muhâcirî o arkadaş demek?” diyerek takdirlerimi dile getirdim. Bir ara arkadaşımızın cephede yaralandığı ve hastanede yattığı haberi geldi Erzurum’a. Gece gündüz duâ ettik kendisine.
Gıyâben tanıdığım, takdir ettiğim ve hiç görmediğim halde kendisini epeyce özlediğim Bahaddin Yıldız, cihâd sona erdikten sonra Erzurum’a döndü. Çok sevdik birbirimizi, iyice ısındı ruhlarımız birbirine. Artık o, Erzurum’da kalacak ve cihâda giderken yarım bıraktığı fakültesini bitirecekti. Onun, tekrar Erzurum’a gelmesine ve bir müddet Erzurum’da kalacak olmasına çok sevindi bizim mahalle.
Bahaddin, Sivaslı’ydı ama İzmir’e yerleşmişti. 1975 yılında İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirmişti. Erzurum’da İşletme okuyordu. Afganistan’a gitmeden önce herkesin Bahaddin kardeşi olan bu yiğit, Afganistan’dan döndükten sonra Erzurum’da okuyan bizim öğrencilerin Bahaddin abisiydi. Bahaddin, yine bir öğrenci evinde kalıyordu. Öğrencilerle hasb-i hal ediyordu. Onlarla birlikte olmaktan haz ve lezzet alıyordu. Öğrenciler de onun bilgisinden, tecrübesinden, aşkından ve şevkinden istifade ediyorlardı. Ben de sık sık giderdim Bahaddin’in kaldığı eve. O evde bizim fakültemizden öğrenciler de kalıyordu. Geç vakte kadar çaylar içilir, sohbetler yapılırdı. Bahaddin dost insandı, sohbet adamıydı, arkadaştı. Devamlı talebelerle birlikte olmayı tercih ederdi. İslâm için her şeyini fedâ ederdi.
Çevre il ve ilçeleri çok gezdik Bahaddin’le birlikte. Afganistan hâtıralarını anlatır, dinleyenleri sahih bir anlayışa ve dengeli bir düşünceye yönlendirirdi.Konuşmasıyla etkilerdi dinleyicileri. Çünkü çok ihlaslıydı kardeşimiz. Tanıyan herkes onu dinlerdi ve ondan istifade etmek isterdi. Yetmişli ve seksenli yıllarda Erzurum’dan mezun olan öğrencilerin hemen hemen hepsinin üzerinde Bahaddin’in emeği vardı. Sadece Erzurum mezunlarının değil, Türkiye’deki bizim mahallenin gençlerinin hepsinin üzerinde emeği vardır Bahaddin’in. Bizim gençler, ya onu dinlemişler ya kitaplarını okumuşlar ya da örnek bir Müslüman olduğunu duymuşlardı.
Fakültesinden mezun olup İzmir’e döndükten sonra da devam etti dostluğumuz. Biz onunla günübirlik dost olmamıştık. Ben onu gıyâben tanımış ve sevmiştim; o da beni gıyâben tanımış ve sevmiş. İzmir’e döndükten sonra zaman zaman kendisi gelir, zaman zaman da biz dâvet eder getirirdik Erzurum’a. Bizim öğrenciler, birbirlerine: “Bahaddin abi gelmiş!” diye haber uçururlardı. Saatlerce onu dinler, sorular sorarlardı; istemezlerdi onun Erzurum’dan ayrılmasını. O, Erzurum’a geldikten sonra bizim öğrenciler fakültelere gitmez, Bahaddin’le birlikte olmayı derslere tercih ederlerdi. Her yıl yapılan Erzurum mezunları toplantılarının demirbaş katılımcısıydı. Bu yıl da Malatya’da bir araya gelecektik, ama o cennete gitti. 23 Mayıs’ta İstanbul’da dünya Müslümanlarının dertlerinin konuşulacağı bir toplantıda beraber olacak, Temmuz ayında da Erzurum mezunları toplantısında buluşacaktık. Ama o, Hz. Cafer gibi arkadaşlarıyla uçarak cennete gitti. Aynen Cafer gibi, onun da yanında cennetlik arkadaşları varmış, hem de yıllarca yetim büyümüş bir arkadaş. O rahmetli de Bahaddin gibi kendisini o toprakların yetimlerine vakfetmiş güzel bir insanmış.
Onun cennetlik olduğuna, onu tanıyan herkes şahitlik eder. Cennete girecek müminlerde olması gereken özellikler onda vardı. Îmânı sağlamdı, ameli tamdı, mütevaziydi, diğergamdı, kardeşlerini kendi nefsine tercih ederdi. Dünyaya değer vermeyen bir arkadaşımızdı o. Elinin emeği ile geçinirdi. Türkiye’de onun kadar geniş çevreye sahip olan insan az bulunur. Ama o, bu çevreden rant temin etme, nemalanma, çevresine yük olma yolunu seçmemiştir. Siyasette, bürokraside, iş çevrelerinde bir hayli dostu ve arkadaşı vardır. Ama Bahaddin, onlardan hiçbir şey istememiştir. Arkadaşlarından bakan olan, milletvekili olanlar vardır. Ama herkes bilir ki, elinin emeği ile geçinen Bahaddin onların hepsinden daha zengin ve siyasilerden daha etkindir. O bir hazineydi, o bir yanardağdı, o bir deryaydı.
Zaman zaman İstanbul’da ve İzmir’de buluşurduk; sohbet eder, dertleşir ve hasret giderirdik. Zaman zaman da sohbet ortamları hazırlar, beni İzmir’e dâvet ederdi. Mutlu ve Rasim’in ortaklaşa çalıştırdıkları yemek fabrikasında kendi kurmaylarını toplar bize özel sohbetler yaptırırdı. Torbalı yolu üzerindeki piknik alanında İzmir İmam-Hatip Lisesi mezunlarını toplar, bizi o güzel insanlarla tanıştırırdı. Her karşılaşmamızda Erzurum’daki arkadaşları tek tek sorardı. Çok vefalıydı, çok saygılıydı, asil bir ailenin evladıydı. Palandöken dağlarını sorardı. Çünkü kendisi bir sporcuydu, dağcıydı, kayakçıydı.
En son Nisan ayında İzmir’de görüşmüştük. İzmir’e bir konferans için gitmiştim Uçaktan iner inmez aradım kendisini. Almanya’daymış ve o gece dönecekmiş. Kemalpaşa ilçesinde verdiğim konferansı bitirmiştim, gece saat 23:00’de salondan çıkmak üzereydim. Birden bire karşımda gördüm Bahaddin’i. Hemen sarıldık birbirimize. Hava alanında uçaktan inmiş ve eve gitmeden doğruca bizim konferans verdiğimiz Kemalpaşa ilçesine gelmiş. O yorgun, ben ondan da yorgun, ama birbirimizi görünce gitti yorgunluğumuz. Doğruca İzmir’deki kardeşimiz Mutlu’nun evine geldik. Yatsı namazlarını kıl İzmir’in Yiğidi BAHATTİN YILDIZ dıktan sonra başladık çay içmeye ve sohbet etmeye. Bizi, kendimizi konuştuk; dünya Müslümanlarını konuştuk. O gece Bahaddin, yine bize Afganistan’ı anlattı. İHH’nın hizmetlerinden söz etti. O haftanın Pazar günü İzmir’de Gazze için yapılacak faaliyeti konuştu. Gece saat 04.00’de beni hava alanına getirdiler Mutlu ile. Beni İstanbul’a yolcu ettikten sonra evine gitti.
Herkesin bildiği gibi çok gezerdi Bahaddin. Çok gezen çok bilir derler, o da öyleydi. Dünya Müslümanlarını iyi bilir ve tanırdı. En iyi de Afganistan’ı bilirdi. Bizimle konuşurdu ama, sanki yüreği oradaydı. Yüreğinin olduğu yere gitti. Cihâd ettiği topraklara, tırmandığı dağlara gitti. Sevdiği insanların yanında aldı Rabbim onun ruhunu. Ruhun şad olsun kardeş, mekanın cennet olsun Bahaddin…
Bahattin Ağabey
Bahattin Yıldız’ın Türkiye Tevhidî Uyanış Sürecine İlgisi ve İslami Direniş Çizgisine Katkısı!
Rahmetli Bahattin Ağabeyin İzinde
Durmayan adam Bahattin Yıldız
Güle güle! Direniş öğretmenim
Bir ağabey uğurladık, bir Yıldız kaydı içimizden
Bir Yıldızımız ve bir bülbülümüz uçtu
Direncimizi yitirdik, farkında mıyız?
Okyanuslardan Hindikuş Dağları'na
Dağa çarpan hakikat gönüllüsü
Haza şehid
Hakiki bir Mücahit Abdülhamit
Hüzündür en çok yakışan bize
Bir yıldız daha kaydı aramızdan
Bahaddin Yıldız çağrısı
Bahattin Ağabey gideli on yıl oldu
Bahattin amcama mektup
Bahaddin Yıldız - Abdülhamid Muhaciri - Ferhad Dağcı
Sözünde duran bir yiğit daha Rabb'ine kavuştu
Bir yıldız gibi kayarak ayrıldı aramızdan
Ümmetin yüreği
Güle güle Bahattin abi
Bahattin, Faruk, Cevdet ve diğerleri
Bilal'lerden Fuat'lara!
Karanlığa bir yıldız daha çaktık
Bahattin Yıldız
Yıldızımız, ağabeyimiz
Bahattin Yıldız'da yedi güzel adamı okumak
Öteye gideceğini çok önce haber veren “Yıldız”
Bahattin Yıldız 'Cihad günlüğü' son noktayı koyu
Şehid
Orası devlet
Savaşan Afganistan'da şehit düşen adam
Işığa koşan kelebek ; Bahattin Yıldız
Sana bu ölüm çok yakıştı Bahattin ağabey
Ses ver Bahattin ağabey
Sevdasına kavuşan adam
İzmir'in yiğidi
Bir ‘Yıldız’ daha kaydı aramızdan
Bahattin Yıldız
Bir yiğit adamı kaybettik
Bahattin Abi’nin İzmir’i ve 'Bizim çocuklar'
Bir damadın ardından
Bahattin Yıldız'ın ardından
Bahattin Yıldız aradığını buldu
Bahattin Yıldız'a mersiye
Gülün vedası yahut Bahattin Yıldız'ın şehadeti
Şehadetin kutlu olsun Eritre'li
Türkiye müslümanları yiğit bir akıncısını daha Rabbine şehit olarak gönderdi
Bahattin Ağabey, bir yıldız gibi Afganistan'a kaydı
Bastığı yerleri yeşerten Adem
Bahaddin YILDIZ ağabeyin aziz hatırasına
Bir gaza erine yaraşır şekilde bu dünyadan ayrıldı
Palandöken Dağlarından Kunduz Dağlarına, oradan da Cennete uçan kartal
Yalnız kurt
33 kişiden biri Yıldız'dı, o kalemin kalbiydi!
Bir yıldızımız da Salang Geçidi'nde söndü
Özlüyoruz Abi!
Selamünaleyküm Bahattin abi
Adı Bahatin olan o ışık
Siz Bahattin Yıldız'ın ellerini görmüş müydünüz?
Söz biter bazen... Kelimeler düğüm düğüm dizilir insanın boğazına
Annemden sonra hiç bu kadar ölmedim!
Afganistan savaşımızın en aşinâ simâlarından Bahaddin Yıldız'ın ardından
Yaşadıkları gibi giden iki güzel insan
Yıldızlarda kayar durmaz yerinde
Firakında keder içindeyiz
Çorba, Bahattin Yıldız, tesettür
Dağlara
Bahattin Abi’nin vedasının gençlere yüklediği sorumluluk
Koskoca bir ‘kardeş’ dünya
Bahattin Yıldız'ın ardından
Bahattin Yıldız'ın ardından
Sevgili Bahattin ve Faruk'a
Yıldızlar ölmez
Hoda hafız biraderani Mucahidan!
Bir Yıldız kaydı, yenileri doğsun diye