x

Dünyayı Kuşatan Yüreğin Anısına

Dostlarla Söyleşi

Her insan söyledikleri gibi görünür ama yaptıkları kadardır. Yaptıklarıyla ülkemiz sınırlarını aşmış bir ümmete mal olmuş değerli ağabeyimiz Bahattin YILDIZ’ı tanımak, ve tanıtmak için hayatları  

bir yerde onunla kesişen, ona yol arkadaşlığı, gönül yoldaşlığı yapmış bir çok ağabeyimizi, kardeşimizi dinleyelim istedik.

Mustafa KELEŞOĞLU ile Röportaj

A.G: Mustafa Keleşoğlu kimdir? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
M.K: Düzceliyim ben. Düzce İmam Hatip mezunuyum. Üniversiteyi Erzurum Türk Dili ve Edebiyatı’nda okudum. Bahattin ile yolumuz burada kesişti. Orayı bitirdim. Eskişehir’de öğretmen olarak başladım. Sonra istifa ettim. Dershanecilik, vakıfçılık, yurtçuluk bu bildiğimiz mesleklerle uğraşmaya başladık. Şu anda Eskişehir Birlik Vakfı’nda faaliyetlerimi sürdürüyorum. Mustafa Keleşoğlu bu kadar.

A.G: Bahattin Yıldız’la ne zaman ve nerede tanıştınız?
M.K: Bizim Bahattin’le olan muhabbetimiz başka bir şeydi. Biz İstanbul’da Müslüman genç yapısında yer aldık. Orada toplantılara katılıyorduk. Biz birbirimizi niye bu kadar çok seviyoruz diye konuşmuştuk. Bizim hakikatte birbirimizi sevecek kadar beraberliğimizde yoktu.

A.G: Nerede tanıştınız hocam?
M.K: Erzurum’da

A.G: Nasıl tanıştınız?
M.K: İstanbul’da şimdiki İMH’nin önceki döneminde olan yapı içerisinde beraberlik şansımız oldu. O zaman bir hayli uzun sürmüştü. Böylece birbirimizi tanımamız daha kavi leşti. Ben İzmir’e geldim, O Eskişehir’e derken öyle bir muhabbet kavileşmesi olmuştu yani. 

A.G: Ne kadar süre beraber yol arkadaşlığı yaptınız?
M.K: 75’lerden vefat edinceye dek sürdü. Yani fiilen yan yana olmasak da birbirimizi uzaktan takip ediyorduk. Telefonla konuşup meselelerimizi anlatıyorduk. Beraberlik deyince fiziksel bir beraberlik gerekmiyor, duygusal olarak beraberdik zaten. 

A.G: Sizi arayıp sizinle istişare eder miydi?
M.K: Tabii  ederdi. Hatta en son görüşmelerimizden bir tanesinde biz vakıf binası yapıyorduk. Binada yalıtımla alakalı bir sorun çıktı. Onun üzerine onu aramıştım. Sonra O aradı. Sürekli irtibat halindeydik. İstanbul’a gittiğinde Karagümrük’te meşhur sendikanın olduğu yerde iki dairesi vardı. Bir tanesini yatakhane olarak kullanıyordu. Oraya uğrardım beraber oturur konuşurduk. 

A.G: Sizin Bahattin Yıldız’da en beğendiğiniz özellik neydi? 
M.K: Benim Bahattin’de fark ettiğim şey şuydu: Bahattin durumdan vazife çıkartmayı biliyordu. Ne yapılması gerektiğini, aynı yolda yürüyenlerin de ne yapmaları gerektiğini, bildiklerini düşünüyordu. Akranları için o vazifeyi, söylemeye gerek yok, yapmalıdırlar, yapıyorlardır, diye düşünürdü Ne yapacağını herkesten önce biliyordu. Herkes çıkarttığı vazifeye uygun bir eylem de bulunsun, bulunmalıdır, bulunuyordur. Yani benim onun için düşündüğüm şey buydu. Her durumda bir çözüm bulmak için çırpınan ama başkasından da beklemeyen birisiydi.

A.G: Bahattin Yıldız nasıl bir arkadaş, nasıl bir dosttu?
M.K: İnsanların duruşları karşıdakine ‘benimle iletişim kurabilirsiniz ya da kuramazsınız’ şeklinde bir mesaj verir. Ama o görüntünün altında Bahattin’in sıcaklığı hemen bellidir. Dolayısıyla da insanlar Bahattin’le çok çabuk iletişim kurabilirler. Bahattin’in yaşam biçimi de normal bir insanın yaşam biçimine paralel bir yaşam biçimidir. Bazı insanlar vardır mesela onlar çok üst bir yaşam biçimi seçtikleri için onların yanında oturamazsınız bile. Sizi zorlarlar siz de zorlanırsınız. Ama Bahattin öyle değildir. Herkesi kabul edebilecek bir yaşam biçimine sahiptir ve bunu da yansıtır. Mesela O’nun bürosu, ayağa kalktığınızda kafanız değecek gibi bir yer devrilecek gibi bir yer kırılacak gibi şatafatlı olmayan, herkesin kendi gibi olduğu bir yerdir. Yani Bahattin yanında herkesin kendini çok rahat ifade edip davranacakları bir dost. Kolaydı Bahattin’le beraber olmak. Külfetsizdi. Kimseye arkadaşlığından dolayı da bir külfet yüklemezdi. Elhamdülillah Allah inşallah cennetine koysun. 

A.G: Tam tersi yükünü hafifletirdi değil mi?
M.K: Evet. İşini hafifletirdi. Belki de şöyle söyleyebiliriz bu devrimizin Müslümanlarının en çok ihtiyaç duyduğu bir tarzı hayattır. Hiç kimseye yük olmayacaksın hatta daha da ilerisi, onların yükünü paylaşacaksın. Bu Bahattin’in tarz-ı hayatıdır. Ama bu Bahattin’in değil İslam’ın tarz-ı hayatıdır. Dolayısıyla bu dönemde yaşayan herkesin buna ihtiyacı var

A.G: Peki Bahattin Yıldız’ın Türkiye ve Dünya İslami hareketlerinde ki yeri ve önemi neydi?
M.K: Bahattin bir ideolog değildi. Daha çok görev insanıydı. Biraz önce de söylediğim gibi durumdan vazife çıkarmada mahirdi. İlişkileri arkadaşlarıyla çok sıcak ilişkilerdi. Dolayısıyla tüm Dünya’da İslami hareketler açısından baktığımızda istenilen bir tipti. Görev adamı olmak kolay gözükür ama fiili olarak herkesin yapabileceği bir iş değil. 

A.G: Görev derken devlete bağlı görevli birisi değildi. Şahsi bir hareketin içerisindeydi. Ama kendinin de bir çizgisi bir İslami hareket modeli vardı. 
M.K: Devlet görevi değil tabi. Bahattin, iş için, vazife için canını verirdi zaten o işte canını verdi. Normalde görev adamı olduğunu öyle de göstermiş oldu. Görev adamlığı, iş tutuş biçimi, işe bakış biçimi O’nun herkes tarafından model alınmasına vesile oldu İnşallah. 

A.G: Türkiye İslami hareketini nasıl şekillendirdi? Katkıları nelerdi? Birçok grup, vakıf, cemaatlerle de teması vardı.
M.K: Evet birçok cemaatle de teması vardı. Şöyle söyleyebilirim benim bile belki konuşmadığım, konuşmak istemediğim gruplarla O mesai içerisindeydi. Öyle de olmalıydı aslında. Belki İzmir ortamından olabilir ama O’nun bakış açısı daha genişti. Dolayısıyla da herkesle bir şekilde irtibat halindeydi. Kimsenin ideolojisiyle alakalı onları yaralayacak şeyler söylemiyordu. Bahattin’in Türkiye’deki anlayışımıza kattığı şey daha çok yaptığımız iş etrafında odaklanmak gibi bir mesaj olabilir. Yani hakikatte bizimle birilerinin beraber olmasının sebebi bizim yaptıklarımızdır veya yaptıklarımızın toplayıcı olma özelliğinden kaynaklıdır. Bahattin İHH’yla beraber çalıştı, Müslüman Genç’le beraber çalıştı. Yani farklı farklı gruplarla çalıştı. Hiç de erinmedi ve yorulmadı. Ben şu gruptayım çalışamam demedi. Böyle bir izlenim de vermedi. Herkes Bahattin’i kendi elemanı, kendi başkanı gibi görürdü. 

A.G: FETÖ’ye karşı hep sertti. Siz bizzat onunla beraber yaşamış bir insan olarak bu konu hakkında ki düşüncelerinizi alabilir miyim?
M.K: Onları hiç gündeme almazdık. Gündeme almayarak da hakikatte onların bizden olmadığını ve bizim de onlardan olmadığımızı ifade ederdik. Belki çok zorunlu durumlarda onların aleyhine bir iki kelime ederdik. Ama bu onları sürekli gündeme getirmek anlamına gelmiyor tabii ki. Bir şekilde ben de Bahattin de onlara dâhil olmayarak onları unutmaya mahkûm ettik. Hem de onları asla yanımıza yöremize sokmadık. Mesela benim onlarda hiçbir arkadaşım yoktur. Bahattin’in de onlardan hiçbir arkadaşı yoktur. Hatta bazen öyle durumlar olmuştur ki karşı çıkması gereken yerde onların da sahip oldukları Müslüman sıfatından dolayı onlara karşı fiili bir tepkide bulunmamıştır. Sizin dediğiniz gibi uyarıcıydı ama ulu orta herkese anlatarak gündem haline de asla getirmedi. Onları gündeme getirmeyişi sevmesiyle alakalı değil unutmaya mahkûm edişiyle alakalıdır. O dönemde İzmir’de başka gruplar da vardı. Onlarla da arasının iyi olmadığını konuşurduk. Ama buna rağmen onlar hakkında da çok ulu orta konuşmayı istemezdi. 

A.G: Bir devlet görevlisi olarak daha çok yardım götürmeyi hiç düşünmedi mi? Ya da böyle yapması daha mı iyi olurdu?
M.K: Ama böyle yapması mümkün değildi. Zaten öğrenciliği dönemi Afganistan’a gitmişti. Afganistan’a gitmek pasaportunu alıp seyahate gitmek gibi değil tabi ki. Oradan buraya gönderdiği yazılar var. Onun orada ki yaşantısına dair burada bilinenler var. Dolayısıyla bu koşullar onun devlet dışında bir görev belirlemesine mecbur etti. Hiçbir zaman bir görev almak istediğini de ben hatırlamıyorum. Yani keşke şunu olsam bunu olsam dediğini ben hatırlamıyorum. Kendine yalıtımcılık mesleğini buldu ve onu sürdürüyordu. Zaten aza kanaat eden bir kardeşimizdi. Bulunca yer bulamayınca da şükrederdi. Herhalde İzmir’de anne babasıyla da aynı muhitte beraberlerdi. Dolayısıyla da yaşam tarzı onlar tarafından kolaylaştırılıyordu. 

A.G: Siyasi anlamda çok güçlü vazifeler teklif edildiğinde manevi tarafına bakardı. Popüler siyasi bir kimlikte anılmayı önemsemezdi. Bizim bildiğimiz kadarıyla, bu konuda ki düşünceniz nedir?
M.K: Nasıl diyelim görünmez olmayı severdi. Daha doğrusu fark edilmez olmayı severdi. Seçtiği yaşam tarzı da kendisini fark ettirmeyecek bir yaşam tarzıydı. Mütevazı bir kimliği vardı. Kendisini fark ettirmesine engeldi. 

A.G: Bahattin Yıldız gençler için ne düşünürdü?
M.K: Bahattin gençliği bir imkân olarak görürdü. Çünkü bir gün bu imkân dediğimiz şey yitirilecek.  Yitirildiğinde gençlik imkânı ile yapılacak şeyler yapılamayacak. Şu anda sizde birçok şey yapabilme imkânı var ve bu anlayış için elinizden geleni yapmanız gerekiyor tarzında bir anlayışı vardı. Daha çokta Bahattin bu anlayışla gençlerle ilgilenirdi. Ben çocuğumla yanına gitsem önce çocuğumla ilgilenirdi. Benimle ilgili, O nasıl olsa yapması gerekenin ne olduğunu biliyordur, 0na anlatmama gerek yok, anlayışında idi. Ama bu çocuk henüz dünyayı tanımamıştır, imkânlarının ne olduğunu bilmiyordu. Bu imkânlarla neler yapacağını bilmiyor dolayısıyla bunun hazırlanması lazım deyip seni beni unutur onlarla ilgilenirdi. Hem gençlik hem de gençler O’nun için çok büyük bir imkân olarak karşımıza çıkıyor.  

A.G: Bahattin Yıldız nasıl bir yazardı?
M.K: Ben hep şaşırmışımdır Bahattin nasıl yazma imkânı buldu? O kadar çok uğraşı içerisinde bir de onunla nasıl uğraştı? Bana yazıları biraz sıradan gelmiştir. Ama yazmak çokta önemlidir. Ben edebiyat öğretmeniyim yazmam hiç. Yazar olmak, yazıyor olmak her şeyden önce yazdığını ilerletme imkânı sunar insana. Bahattin baktığımızda birinci dereceden ikinci dereceden bir yazar değildi. Belki hepimizin böyle bir yanının olması gerekiyor. 

A.G: Peki Bahattin Yıldız gençler tarafından örnek alınması gereken birisi mi? 
M.K: Evet

A.G: Neden?
M.K: Bahsettiğim şeylerden.

A.G: Mesela birisi bu röportajı okuduğunda Bahattin abinin hangi özelliğini örnek almayı düşünmeli?
M.K: Hiç kimseye yük olmayacaksın. Yükü olanın yükünü paylaşacaksın. Bahattin kendinden başka kimseye bana bile yük olmak istemezdi. Ama beni sıkan bir yükü paylaşmaya çalışırdı. Dernekler açısından da böyleydi. Derneklerin yapmak istediği şeyleri Bahattin onlara kolaylaştırmaya çalışırdı. Bu dönemin gençlerinin Bahattin’den örnek almaları gereken en önemli özelliği budur. 

A.G: Şehadetini ilk nasıl öğrendiğiniz, öğrendiğinizde ne hissetiniz?
M.K: Hatırlayamıyorum ama ben Bahattin ‘in oraya gideceğini biliyordum zaten. Ama böyle uçak düşünce de insanın gönlüne bir anda tereddüt geliyor ‘acaba onda Bahattin var mı?’ diye. İnsan tabi burada karmaşık duygular içerisinde oluyor. Bir Bahattin gibi ölmeyi istiyor, bir Bahattin gibi görev anında ölmeyi istiyor. Bir üzülüyor çoluk çocuğundan, vatanından uzakta ne olduğu bilinmez bir yerde ölüşüne üzülüyorsun. Bir yandan gıptayla üzüntü arasında bir duygu yaşıyorsun. Bir de Bahattin’in kendine biçtiği o misyon açısından baktığımızda yaşanası bir son. Ama henüz arkadaşlarının ona ihtiyacı vardı. tabii her şeyi Cenabı Hak hepimizden daha iyi biliyor. Allah, Bahattin’i kendi katına almanın en uygun olduğu zamanda kendi katına almıştır inşallah. 

A.G: Hocam son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
M.K: Hepinizin Ramazan’ını tebrik ederim. Hepimizin doya doya Ramazan’ı yaşadığı bir ay olsun inşallah. Ramazan’ı bir bahara benzetirler. 
    Nizami’nin bir şiiri var: 
    Baharların tesiriyle hiç taşlar yaşlanır mı? Yeşerir mi? 
    Sen toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin, diye.
 Dolayısıyla Ramazan ayı bir bahar ayıdır. Kötüye meleğin dur yapma deyişini, iyiye meleğin yap yapabildiğin kadar deyişini duyarız inşallah. Hiçbirimize günah yazmaz, günahlarımızı mağfiret eder inşallah. Bahattin kardeşimize de Rabbim rahmet etsin inşallah. O şehit oldu gitti. Belki bize de nasip olur olmazsa da inşallah bir şekilde şehitler arasında yerimiz olur inşallah. Allah sizlerden ve tüm Bahattin sever kardeşlerimizden razı olsun. 

A.G: Allah sizlerden de razı olsun. Her yazımızda, röportajımızda abimizin önemli bir vasfı ön plana çıkıyor ve bizler için örneklik oluşturuyor. Bu yazımızda da “insanlara yük olmayan, insanların yükünü alan” bir karakteri ön plana çıktı.

Evet biz Müslümanlar vasıflı nitelikli olmalıyız, birbirimizi yetiştirirken yetişmeliyiz. Yük olmayan, yük alan olmalıyız. İnşallah istifadesi bol bir yazıyı daha sizlere sunmanın gururunu yaşıyoruz. Bu vesile ile samimiyetini, hatıralarını ve düşüncelerini bizlerle paylaşan değerli hocamız Mustafa KELEŞOĞLU’na çok teşekkür ediyor, kendisine sağlık afiyet içinde hayırlı ömürler diliyor; sizlere de iyi okumalar diliyorum. Şimdiden tüm dostlarımızın kardeşlerimizin de Ramazan Bayramını tebrik ediyorum.
Vesselam…
 

Bu yazı bahattinyildiz.com için kaleme alınmıştır. Yayın tarihi: 07.05.2021

Cavit OKUR Bahattin YILDIZ'ı anlattı
Röportaj

Cavit OKUR Bahattin YILDIZ'ı anlattı

Arkadaşları Bahattin YILDIZ'ı anlatıyor. Ahmet GÜLCAN'ın hazırladığı röportajda...

Mehmet GÜNEY - Gıyabi Sevgimiz Vicahiye Dönüştü
Röportaj

Mehmet GÜNEY - Gıyabi Sevgimiz Vicahiye Dönüştü

İşte Bahattin YILDIZ'dan, Mehmet GÜNEY'in gönlüne yansıyanlar...

Dumlu KARA - Onun için, 'Bizim arkadaşlar' vardı.
Videolu Röportaj

Dumlu KARA - Onun için, 'Bizim arkadaşlar' vardı.

Medeniyet TV'nin Bi dakka belgeseli için verdiği röportajın tamamı

Cemal BALIBEY Bahattin YILDIZ'ı anlattı.
Röportaj

Cemal BALIBEY Bahattin YILDIZ'ı anlattı.

Özgün yayınlarının sahibi Cemal BALIBEY , Bahaddin YILDIZ'la ilgili çok özel anılarını anlattı.

Ziyaretçi Defteri
Yükleniyor
Yükleniyor...