Gençlik yıllarında cihad için Hindikuş dağlarındaydı. Yıllar sonra bir yetimhanenin kuruluş çalışmaları için çıktığı bir yolculukta yine Hindikuş dağlarında maşukuna kavuştu. Tarih, 2010 Mayıs’ının 17. gününü gösteriyordu.
İlk tanıştığımızdan bu yana beraber olduğumuz anlar bir film şeridi gibi gelip geçti gözümün önünden: 1979 yılında, İzmir İlahiyat Fakültesi’nin hemen arkasındaki bir kamp çadırında tanışmamız… Afganistan cihadında sol omzundan yaralanıp 12 Eylül kudetasıyla terk etmek zorunda kaldığı ülkesine gazi olarak dönüşü… “Gençlerimizin düşünce birikimlerini oluşturacak kitaplar yayınlamalıyız, Cemal!” diyerek beni yayıncılığa yönlendirmesi… Nihayetinde de, son seferine gitmeden bir gün önce uğradığı yayınevinde, kendi bahçesinden toplayıp getirdiği Mayıs yeşili eriklerle yaptığı ikramı hatırladım. O gün son görüşmemizmiş meğer!
Bahattin abiyle otuz yılı aşan bir abi kardeşliğimiz vardı. Başka abi kardeşliklerden çok farklıydı bu. Vefatıyla bu koca dünyada sanki yalnız kalmıştım. İçimde kocaman bir boşluk oluşmuştu. Sanki zaman ve her şey donup kalmıştı. O ölümü bir gül gibi hep yakasında taşıdı. Vakti şehadete ayarlıydı. Hayatını bir şehit şuurunda yaşadı ve öylece noktaladı.
Afganistan sanki onu geri çağırmıştı. “Hangi dağda kalacağımı ben de bilmiyorum! ”derdi sık sık. Yıllarca Rus işgaline karşı Afganlı kardeşlerinin yanında savaştığı; kanını, terini ve gözyaşlarını akıttığı topraklara, karlı dağlara bu defa bedenini de bırakmıştı. Afganistan cihadı onun ilk aşkıydı. Yetim bırakılan nesillere merhamet elini uzatmak istediğinde, kader onu dağlara vurgun yüreğiyle orada yakaladı. Gönlüyle beraber bedeni de oralarda kaldı. O şehadeti bir ömür aradı; nasibi yine o dağlarda, Hindikuşlardaymış.
1990’lı yılların başıydı. O babacan, genizden gelen buğulu, boğuk sesiyle: “ Cemal! Gençlerimizin düşünce birikimlerini oluşturacak kitaplar yayınlamalıyız.” dedi. Onun teşvikiyle yayıncılığa başladım. Atikali’de, sendika binası diye maruf, basık çatı katında faaliyetlere başladık. Bahattin abi tercüme edilecek kitapları tespit edip temin ettiği gibi, onları tercüme, tashih ve redakte edecek arkadaşlarımızı da ayarlamıştı. Gecekondudan hallice bu mekanda hummalı bir çalışmayla başlamıştık.
Gençliğin eğitimi için sürekli yayınların önemine değinirdi. Eğitimi, kültürel yetkinliği çok önemserdi. Dergi çıkarmak için bir araya gelen öğrencileri yüreklendirir, onlara her türlü desteği verirdi. Bir gençte kabiliyet namına bir kıvılcım görse onu harlı bir ateşe dönüştürmeye çalışırdı. “Ben iyi yazan biri değilim. Mücadelemizin hikâyesini edebiyatçı ustalarımız yazmadığı için bize düştü bu görev...” derdi. Yaşananların, mücadelenin sonraki kuşaklara aktarılmasını önemserdi. Mücadelenin yol haritasını gelecek nesiller bilsin diye yazdı. Konuşması ve yazmasıyla gençlerin yoluna işaret taşları döşedi.
Onun yazdığı kitaplara baktığımızda nasıl yazdığından çok ne yazdığı önemlidir. Kurguladığı hikâye ya da romanda mücadele noktasında tecrübelerini bir şekilde aktarır, okuyucuya yol gösterirdi. Bahattin abi, “Kar çiçeği” adlı romanında: “Talebelik akan su misali, arkadan devamlı geliyor ve önce gelenler gidiyor. Ve bir gün bizleri kimse tanımayacak. Mücadelelerimiz, kavgalarımız, endişelerimiz bizimle kalacak. Bizden sonraki üniversiteli kardeşlerimiz dahi hikâyemizi bilmeyecek. Bir şey yapan öncekilerden kopuk olduğu için kendini ilk zannedecek!” diyerek, bir yapının öncekilerden haberdar olmasını ve hareketin, zincirin halkaları gibi birbirine eklenmesi gerektiğini vurgulardı.
Allah için var olmayı, sürekli mücadeleyi, yılmamayı, dostluğu ve kardeşliği öğretir yazdıklarıyla… Mücadele arkadaşlığının ciddi bir iş olduğuna inanmıştır, Bahattin abi.
Bahattin abi, Afgan cihadında sadece savaşmadı, aynı zamanda tanıklıklarını kalem aldı. Bir zamanlar edebiyat okulu olan Mavera ekibinden Cahit Zarifoğlu, cepheye ulaştırdığı mektuplarla: “Yaz Abdülhamit, oraları yaz. Sana önemsiz gelebilir, fakat her şeyi yaz,” diyerek onu yazmaya teşvik etmiştir. Onun cephede tuttuğu günlükler böylece Mavera’da Gülçocuk’ta, Milli Gazete’de yayınlanmıştır. Savaşın içinden yazarak bize burada Afgan cihadının sıcaklığını yaşatmıştır. Belki de Afgan cihadının içinden yazılan tek kitap olan “Cihad Günlüğü” böylece okurla buluşmuştur.
Cephede savaşırken sol omzundan yaralanır, ameliyat olur ve uzun süre hastanede yatar. Cahit Zarifoğlu, bir şiir ithaf edecek kadar sevmişti Bahattin abiyi… Yaralandığını haber aldığında, “Yıldızlar Üstlerinde” adlı şiiri kaleme almıştır:
“Orda şehitler Afgan
Derler ki gel iman armağanıyla boyan
Yıldızlar üstlerinde
Bakışlar, kırpışırlar dikkat içinde
+ bir omzun delinmiş
Her yana hala dağlar düşüyor”
Bahattin abinin yazdıklarında, yaptıklarında ve anlattıklarında adı hiç geçmeyen kahraman aslında kendisiydi. Cesur ve korkusuzdu. Yaptıklarıyla ve yaşadıklarıyla övünmezdi. Yazarken kendini geri planda tutar, hatta gizlerdi. Yaptıklarını kendi ağzından değil, hep başkasından duymuşumdur. Birçok olayın/eylemin kahramanı olduğu halde kendini ele vermezdi.
Panorama 1453 inşaatının izolasyon işini yapıyordu. Güllerin Vedası kitabı yeni basılmıştı. Kitabın ilk nüshalarından birkaç adet alıp yanına gittim. İşe öğle molası vermişlerdi. Tulumları üzerinde, işçileriyle beraber yer sofrası kurmuşlardı. Kitabın matbaadan yeni çıktığını söyleyip kitabı kendisine uzattım. Bahattin abi, kitabı incelerken, işçileri onun kitap yazdığından bihaberdiler: “Abi sen kitap da yazıyorsun ha!”diye şaşkınlıklarını ifade ettiler. İşçilerin o zamana kadar Bahattin abi hakkında bildikleri; inşaatta çekiç salladığı, izolasyon fırçası ile satıhlara zift çektiğiydi. Bahattin abi mütevazılığından kendini yazar olarak tanıtmaz, ilişkilerinde yazarlık kimliğini kullanmazdı. Emeğiyle çalışır, bir ayrıcalık istemezdi.
O konuşurken, gönlüne, yüreğine, ufkuna hayran kalmamak mümkün değildi. “Bidakka arkadaşlar!”diye sözü alır, konuya farklı bir bakış açısı getirir, yepyeni ufuklar açardı. O samimi, derinlikli, doyumsuz sohbetinin bitmesini hiç istemezdiniz. Arada dinleyicilerin isimlerini vurgulayarak telaffuz eder, onları böylece konunun içine çekerdi.
Sert, haşin görünümünün ardında son derece naif, duyarlı bir yüreği vardı. Gariplerle, yetimlerle, gençlerle bir ömür ilgilendi, onlara sahip çıktı. Nerde bir genç görse, “Bu davanın geleceği bu gençlerdir,” diye onlara kol kanat gerdi. Mazlumların, gariplerin siperinden hiç ayrılmadı. Bir yetimin başını okşamak, bir mazlumun duasını almak için bazen sınır ötelerine dahi uzandı.
Dünyalık olana hiç hırslı olmadı. Derviş sadeliğinde bir yaşamı oldu. İstanbul’a geldiğinde yayınevinde ya da öğrenci evlerinde kalır, öğrenci evlerinin misafir ağabeyi olurdu. Çantasında iğnesi-ipliği, sakalını kısalttığı küçük makası, başında yıpranmış beresi eksik olmazdı. Çanta dediysem bu, çoğunlukla bir valiz, bazen de poşetten ibaretti. Bir defasında yine acilen yurt dışına, mazlum bir coğrafyaya gitmesi gerekti. Alelacele eşyalarını koyacağı, fermuarı bozuk bir valiz bulduk yayınevinde. Valizi bir iple bağlayıp öylece yolcu ettik. O, sadece hedefe odaklanırdı. Dizinin yırtığına, beresinin yıpranmışlığına, valizin ipine aldırmazdı. Bahattin abi hayatın merkezine ümmetin acısına ilaç olmayı, davayı, vefayı, samimiyeti ve gayreti koymuştu.
O, Afgan dağlarında mücahit, Mali’de, Balkanlar’da, Keşmir’de yardım gönüllüsü, Bosna’da özgürlük yürüyüşçüsüydü. Ümmetin derdine derman olmak için yola çıkan çağdaş bir seyyahtı. Zamanımızın Evliya Çelebi’siydi. Acılı coğrafyamızın her karışında onun ayak izleri, merhamet eli vardı.
“Geçmişte biz üç kıtaya adalet ve merhamet dağıtmışız. Şimdilerde bir elimiz merhamet dağıtıyor; gün gelecek diğer elimiz de adalet dağıtacak!” diyerek bizlere ufuk çizgisini gösteriyordu.
O mukaddes bir sevdaya tutulmuştu. Sürekli bir hayrın, güzel bir ölümün peşindeydi. Ölümü hep yakasında gezdirdi, taze bir gül gibi… Ruhu hiç yaşlanmadı, ateşi hiç küllenmedi, heyecanı hiç sönmedi. Hayatı yürümekle geçti. Karlı dağlar, bulutlu zirveler, uzak ülkeler; mevsimler aştı. Üç kıtaya merhamet dağıttı. Onun için bu dünyada sınır yoktu. Çizilen sınırlar, tel örgüler engel değildi ona. Ve hep aynı çizgide, istikamette sürdürdü yürüyüşünü. Haktan ve hakikat çizgisinden hiç ama hiç sapmadı. Ulvi bir idealin peşinde, hakikat yürüyüşçüsüydü o. Gönlünde bir dünya coğrafyası taşıyordu. İnsanlığın kalbine kalbine yürüdü. Ayak bastığı, iz bıraktığı her yere yüreğinden bir şey bıraktı.
Bahattin abi ülkemizin gerçekten sessiz öncülerinden biriydi. Onlarca kişi; yazar, akademisyen, siyasetçi, teşkilatçı, dost; belki de ilk yazısı Bahattin abi için olan gençler, onu yazmak için kaleme sarıldı. Şiirler yazıldı, marşlar bestelendi, onlarca ülkede gıyabi cenaze namazı kılındı. Ne çok dostu/tanıdığı varmış, ne çok gencin gönlüne gül dikmiş, demeden edemedim.
Adanmışlığına, zahidane yaşantısına, dervişliğine, ağırbaşlılığına, ufkuna, yüreğinin genişliğine, kollarının ümmeti bu denli sıkı kavrayışına hayran kalmış, imrenmiştim. Cesur, duyarlı bir yürek, vefalı bir dosttu. Her şeyin pörsümeye durduğu bir zamanda bize hep umut aşılayan, direnen yanımızdı bizim.
Bahattin abinin teşvikleriyle yayıncılığa başlamıştım. Yayınevi üniversiteli gençlerin fikren beslenecekleri kitaplar basan bir irfan yuvası, buluşup sohbet edecekleri bir mekân, onlara beşiklik edecek bir ocak oldu. Mehmet Güney abinin tabiriyle; “Özgün Yayıncılık, adı konmamış bir tekkeydi…” İstanbul’a adım attığım ilk günden itibaren gençlik faaliyetlerinin içinde oldum. Hep bir ağacın altında dilendim. Onun vefatından sonra da yayınevinde bu nöbeti devam ettiriyorum. Hala gençlerle berabersem, bunda Bahattin abinin payı elbette büyüktür.
Yaktığı meşalesi, yıldızı hiç sönmeyecek. O, “Ümmetin Yüreği” idi. Hatıraları, kelimeleri, cümleleri hafızamda çınlamaya hala devam ediyor. Bütün tanıyanlar gibi benim de, geçip giden zaman boyunca özlemim daha da artıyor. Ebediyete göçen Bahattin abiyle birlikte bütün dava arkadaşlarıma da rahmet diliyorum.
CEMAL BALIBEY
Bahattin Ağabey
Bahattin Yıldız’ın Türkiye Tevhidî Uyanış Sürecine İlgisi ve İslami Direniş Çizgisine Katkısı!
Rahmetli Bahattin Ağabeyin İzinde
Durmayan adam Bahattin Yıldız
Güle güle! Direniş öğretmenim
Bir ağabey uğurladık, bir Yıldız kaydı içimizden
Bir Yıldızımız ve bir bülbülümüz uçtu
Direncimizi yitirdik, farkında mıyız?
Okyanuslardan Hindikuş Dağları'na
Dağa çarpan hakikat gönüllüsü
Haza şehid
Hakiki bir Mücahit Abdülhamit
Hüzündür en çok yakışan bize
Bir yıldız daha kaydı aramızdan
Bahaddin Yıldız çağrısı
Bahattin Ağabey gideli on yıl oldu
Bahattin amcama mektup
Bahaddin Yıldız - Abdülhamid Muhaciri - Ferhad Dağcı
Sözünde duran bir yiğit daha Rabb'ine kavuştu
Bir yıldız gibi kayarak ayrıldı aramızdan
Ümmetin yüreği
Güle güle Bahattin abi
Bahattin, Faruk, Cevdet ve diğerleri
Bilal'lerden Fuat'lara!
Karanlığa bir yıldız daha çaktık
Bahattin Yıldız
Yıldızımız, ağabeyimiz
Bahattin Yıldız'da yedi güzel adamı okumak
Öteye gideceğini çok önce haber veren “Yıldız”
Bahattin Yıldız 'Cihad günlüğü' son noktayı koyu
Şehid
Orası devlet
Savaşan Afganistan'da şehit düşen adam
Işığa koşan kelebek ; Bahattin Yıldız
Sana bu ölüm çok yakıştı Bahattin ağabey
Ses ver Bahattin ağabey
Sevdasına kavuşan adam
İzmir'in yiğidi
Bir ‘Yıldız’ daha kaydı aramızdan
Bahattin Yıldız
Bir yiğit adamı kaybettik
Bahattin Abi’nin İzmir’i ve 'Bizim çocuklar'
Bir damadın ardından
Bahattin Yıldız'ın ardından
Bahattin Yıldız aradığını buldu
Bahattin Yıldız'a mersiye
Gülün vedası yahut Bahattin Yıldız'ın şehadeti
Şehadetin kutlu olsun Eritre'li
Türkiye müslümanları yiğit bir akıncısını daha Rabbine şehit olarak gönderdi
Bahattin Ağabey, bir yıldız gibi Afganistan'a kaydı
Bastığı yerleri yeşerten Adem
Bahaddin YILDIZ ağabeyin aziz hatırasına
Bir gaza erine yaraşır şekilde bu dünyadan ayrıldı
Palandöken Dağlarından Kunduz Dağlarına, oradan da Cennete uçan kartal
Yalnız kurt
33 kişiden biri Yıldız'dı, o kalemin kalbiydi!
Bir yıldızımız da Salang Geçidi'nde söndü
Özlüyoruz Abi!
Selamünaleyküm Bahattin abi
Adı Bahatin olan o ışık
Siz Bahattin Yıldız'ın ellerini görmüş müydünüz?
Söz biter bazen... Kelimeler düğüm düğüm dizilir insanın boğazına
Annemden sonra hiç bu kadar ölmedim!
Afganistan savaşımızın en aşinâ simâlarından Bahaddin Yıldız'ın ardından
Yaşadıkları gibi giden iki güzel insan
Yıldızlarda kayar durmaz yerinde
Firakında keder içindeyiz
Çorba, Bahattin Yıldız, tesettür
Dağlara
Bahattin Abi’nin vedasının gençlere yüklediği sorumluluk
Koskoca bir ‘kardeş’ dünya
Bahattin Yıldız'ın ardından
Bahattin Yıldız'ın ardından
Sevgili Bahattin ve Faruk'a
Yıldızlar ölmez
Hoda hafız biraderani Mucahidan!
Bir Yıldız kaydı, yenileri doğsun diye