Daha Hamid abinin yokluğuna alışamamışken kor bir ateş daha düştü gönüllere.
Bahattin abi.
Ali Gümüş’ün çıkardığı “İmza” dergisinde 20 yıl kadar önce tanışmıştık. O
günden bugüne İstanbul’a geldiğini her haber aldığımda, arar, görüşürdük.
Sık sık gelirdi, bir vesileyle.
Bir ayağı İzmir’deyse bir ayağı İstanbul’a uğrayıp İslam coğrafyasının herhangi bir yerindeydi sürekli.
Herkese, her yere vakti yeten adamdı.
Üniversite yıllarında başladığı mücadeleyi son nefesini verdiği dağlarda sürdürdü.
Davası hiç bitmedi, kendisi hiç yorulmadı.
“Bahattin abi nereye?” diye sorduğumda, ya herhangi bir şehir ya da İstanbul’un bir semtin isminin yanına “…den gençler gelmiş/gelecek, onlarla buluşacağız” dışında faklı bir cümle kurduğuna çok az rastlamışımdır. Ya gençlerin yanından geliyordu ya da gençlerin yanına gidiyordu.
Derdi vardı.
Davası hep diriydi.
Yazarlığa Milli Gazete’nin çocuk sayfasında başlamıştı.
Direniş ruhuyla gençleşti ve hep öyle kaldı.
Bir insan hep genç kalabilir mi?
Yeryüzünde bu yönüyle tanıdığım nadir kişilerden biriydi.
Yanında hep gençler vardı, onlardan biriydi.
Gençlerin saygı duyduğu, gönül bağı içinde olduğu çok şahsiyet vardır.
Ama Bahattin abininki farklıydı.
O, gençlerle arkadaştı.
Gençlerin arkadaşıydı.
Kar Çiçeği kitabını okuyun. Üniversite yıllarında Erzurum’daki öğrencihareketlerini anlattığı kitaptaki karakter hiç değişmedi.
70’li, 80’li yılların genç öncülerinin sembol isimlerindendi.
Bugünkü Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tablosunun oluşmasının temellerinin atıldığı yıllar…
İdeolojik çatışmaların dorukta olduğu, üniversitelerin mücadele arenası olduğu yıllar...
Her bir şehirde bir avuç gencin bilinç sürecine girdiği, kendisini eğittiği, arındırdığı, inancının mücadelesini pratikte vermeye başladığı yıllar…
Bahattin Yıldız da onlardan biridir, Sivas’tan gelip Erzurum’da üniversitedeki gençlik hareketine katılır.
O gün başladığı yürüyüşe, okumaya, okutmaya, bilinçlenmeye, bilinç aşılamaya son nefesine kadar devam eden, mütevazı, riyasız, candan, beklentisiz ve hep diğerleri için yaşayan erdem abidesi.
Akranları, arkadaşları, yaşıtları servet, mevki, makam sahibi oldu.
O hep geride durdu.
Tanış olduklarından hiçbiriyle bağını koparmadı.
Kınamadı.
İyi niyetle baktı hepsine.
Kendisi bir şey talep etmedi, önüne çıkan fırsatları kullanmayı düşünmedi, teklifleri geri çevirdi.
“Akıncılar ya da Milli Türk Talebe Birliği üniversitelisi” olarak kalmayı tercih etti.
İstanbul’a geldiğinde çoğu kez talebe evlerinde kalırdı.
Garip yaşadı, garip gitti.
Geçen, Yusuf Ziya Cömert’le O’nun hakkında konuşurken “Yaptıklarından
çok, yapmadıkları önemli ve saygın olan biriydi” deyince.
İlk anda şaşırdım.
Yani?
Yanisini söylemesine gerek yoktu.
Hızla zihnimden geçen film şeridinden anlamıştım.
Teptiği imkânları, şöhreti, servet imkânları…
Akçeli işleri için kullanabileceği tanışıklıkları, ilişkileri…
İktidar, mevki, mal, mülk…
Çoğu kişi kapılıp gitti.
O hala üniversiteli, başında sevda yelleri esen zıpkın gibi delikanlı kalmayı
başardı.
“İmtihan”ı kaybetmedi.Vicdanın aynası, ideallerin mihenk taşı idi.
İnsanın onun gözlerine bakıp da manevi bir atmosfere kapılmaması
imkânsızdı.
Yeryüzünün tüm mazlumlarının ıstırabını avucuna alıp kelimelerinde onların kurtuluşunun sarsılmaz mücadelesini yüzüne yansıtırdı.
Onun için başarı, istikamet sahibi olmaktı.
Gerisi önemli değildi.
Tevekülle, sabırla, kararlılıkla yürümek…
Yürümek, yürümek…
Dağlar aşılmaz değildir yürüyünce.
Durunca çürür, beden ve ruh ve ümmet.
Bir kez tanışıp da O’nu unutan birilerinin olabileceğini sanmıyorum.
Afganistan direnişine katıldı.
Vurulmuştu, gaziydi yani.
O günleri rahmetli Cahit Zarifoğlu ile yazışmalarında anlatmış ve kitap
haline getirmişti: Cihad Günlüğü.
Afganistan direnişini yazdığı yazılarda kullandığı müstear isimler nasıl da
anlamlı geliyor, şimdi.
Abdulhamid Muhaciri.
Ferhat Dağcı.
Muhacirdi hep, kelimenin gerçek anlamıyla.
Sürekli hicret.
Durmak bilmeyen yürüyüş hali.
Onu “yürüyen adam” olarak hatırlayacağım.
Hakikat yürüyüşçüsü.
Ferhat.
Dağcı.
Afrika’nın çöllerindeydi Ferhat.
Açe’de, Bosna’da, Kosova’da.
Ama dağlar galiba bambaşka bir yere sahipti O’nun yüreğinde.
Savaştığı Afganistan dağlarında ruhunu almış gibiydi, yine orada olmak
kaderine yazılmış demek ki.
Gençliğinde kayak yapmıştı.
Bir kitabının adı da “Kar Çiçekleri”.
“Karda Ayak İzleri” başka bir kitabı.
Ve karlı dağların üzerine düştü, Muhacir Ferhat Dağcı!Kar çiçekleri gibi.
Varlığı dağları andırırdı.
Dimdik, dingin, sarsılmaz, sakin, sade…
Yanında güven ve umudu hissettiğiniz.
Ben bir de O’nu “yürüyen adam” olarak hatırlayacağım hep.
Yürüyen, durmamacasına yürüyen.
Sadece karda ayak izleri bırakan adam.
Belki de dağların tepesine düşmek, durmak istemediği için kaderi oldu.
O dağlarda özgürlüğe açacak “kar çiçekleri” olmak için.
Acı haberi Yemen’de aldım.
San’a’da Türk kökenli Prof. Nejat Abla’nın evinde ikram ettiği Türk kahvelerini yudumluyorduk, bir grup gazeteci arkadaşla.
Yanımda oturan Zaman gazetesinden Celil Sağır, “Abi, duydun mu,
Afganistan’da uçak düşmüş. İki de Türk varmış, İHH’dan” dedi.
“İsimleri ne?” diye sordum.
“Henüz belli değil, sonra bakarız” deyince söylemek istemediğini anladım.
Üsteledim.
“Faruk Aktaş ve Bahattin Yıldız” dedi.
“Ne? Bahattin abi mi?” Boğazım düğümlendi, nefes alamaz hale geldim.
Boşluğa düşmüştüm.
O boşluk hiç dolmayacak.
İşgale karşı direnişinde “gazi”, yetimlere aş taşıma yolunda karlı dağlarında Afganistan’ın “şehitlik” mertebesine ulaştı.
Bahattin Ağabey
Bahattin Yıldız’ın Türkiye Tevhidî Uyanış Sürecine İlgisi ve İslami Direniş Çizgisine Katkısı!
Rahmetli Bahattin Ağabeyin İzinde
Durmayan adam Bahattin Yıldız
Güle güle! Direniş öğretmenim
Bir ağabey uğurladık, bir Yıldız kaydı içimizden
Bir Yıldızımız ve bir bülbülümüz uçtu
Direncimizi yitirdik, farkında mıyız?
Okyanuslardan Hindikuş Dağları'na
Dağa çarpan hakikat gönüllüsü
Haza şehid
Hakiki bir Mücahit Abdülhamit
Hüzündür en çok yakışan bize
Bir yıldız daha kaydı aramızdan
Bahaddin Yıldız çağrısı
Bahattin Ağabey gideli on yıl oldu
Bahattin amcama mektup
Bahaddin Yıldız - Abdülhamid Muhaciri - Ferhad Dağcı
Sözünde duran bir yiğit daha Rabb'ine kavuştu
Bir yıldız gibi kayarak ayrıldı aramızdan
Ümmetin yüreği
Güle güle Bahattin abi
Bahattin, Faruk, Cevdet ve diğerleri
Bilal'lerden Fuat'lara!
Karanlığa bir yıldız daha çaktık
Bahattin Yıldız
Yıldızımız, ağabeyimiz
Bahattin Yıldız'da yedi güzel adamı okumak
Öteye gideceğini çok önce haber veren “Yıldız”
Bahattin Yıldız 'Cihad günlüğü' son noktayı koyu
Şehid
Orası devlet
Savaşan Afganistan'da şehit düşen adam
Işığa koşan kelebek ; Bahattin Yıldız
Sana bu ölüm çok yakıştı Bahattin ağabey
Ses ver Bahattin ağabey
Sevdasına kavuşan adam
İzmir'in yiğidi
Bir ‘Yıldız’ daha kaydı aramızdan
Bahattin Yıldız
Bir yiğit adamı kaybettik
Bahattin Abi’nin İzmir’i ve 'Bizim çocuklar'
Bir damadın ardından
Bahattin Yıldız'ın ardından
Bahattin Yıldız aradığını buldu
Bahattin Yıldız'a mersiye
Gülün vedası yahut Bahattin Yıldız'ın şehadeti
Şehadetin kutlu olsun Eritre'li
Türkiye müslümanları yiğit bir akıncısını daha Rabbine şehit olarak gönderdi
Bahattin Ağabey, bir yıldız gibi Afganistan'a kaydı
Bastığı yerleri yeşerten Adem
Bahaddin YILDIZ ağabeyin aziz hatırasına
Bir gaza erine yaraşır şekilde bu dünyadan ayrıldı
Palandöken Dağlarından Kunduz Dağlarına, oradan da Cennete uçan kartal
Yalnız kurt
33 kişiden biri Yıldız'dı, o kalemin kalbiydi!
Bir yıldızımız da Salang Geçidi'nde söndü
Özlüyoruz Abi!
Selamünaleyküm Bahattin abi
Adı Bahatin olan o ışık
Siz Bahattin Yıldız'ın ellerini görmüş müydünüz?
Söz biter bazen... Kelimeler düğüm düğüm dizilir insanın boğazına
Annemden sonra hiç bu kadar ölmedim!
Afganistan savaşımızın en aşinâ simâlarından Bahaddin Yıldız'ın ardından
Yaşadıkları gibi giden iki güzel insan
Yıldızlarda kayar durmaz yerinde
Firakında keder içindeyiz
Çorba, Bahattin Yıldız, tesettür
Dağlara
Bahattin Abi’nin vedasının gençlere yüklediği sorumluluk
Koskoca bir ‘kardeş’ dünya
Bahattin Yıldız'ın ardından
Bahattin Yıldız'ın ardından
Sevgili Bahattin ve Faruk'a
Yıldızlar ölmez
Hoda hafız biraderani Mucahidan!
Bir Yıldız kaydı, yenileri doğsun diye