Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu. Sonra da bize iki kişilik bir oda ayarladı. Kişi başına üç dolar olan odamıza çıktık. Banyolu ve tuvaletliydi. İşte buna çok sevindim.
Muhammed, hemen duşa gir! Bu büyük bir nimet. Sonra da giyinip dışarı çıkarız.
Muhammed duşa girdi. Çantamdaki Kuetta şehir haritasını çıkardım.
'Allah'ım Belucistan çölünde bir yolculuk ne kadar rahat ve bereketli geçti. Bu bir şehidin ikramı mı? Sen her şeye kadirsin'.
Banyo kapısı açıldı, 'Elhamdulillah! Bir haftadır ilk defa banyo yaptım, rahatladım.' diyerek Muhammed çıktı.
Bilal karşımda gibiydi. Aynı gülüş, aynı derin bakış, karşımda emanet edilmiş bir duruş vardı. Bunu bilmem sadece duygusal bir histi. Bilal'in yolunu çok gözlemiştim. Erzurum'a uğrayıp, misafirim olacaktı. Uğramadan geçmişti, onu son defa yolcu edememiştim.
Ben de duş aldım.
Otelden çıktık. İlk gördüğüm muz arabasına yaklaştım. Çekik gözleri, kırmızı külahıyla Özbek bir satıcıydı.
Vatandar derzen niçedir? Dedim.
Türksügüz?
Evet
Kandahsığız, yahşimisiz?
Bir düzine muz aldık. Tren istasyonunun yolunu sorup, sağlıcak dileyerek ayrıldık.
İstasyon yakınmış. Karaçi'ye giden ekspres kalkışı bekliyordu. Lahor, Pindi, Peşaver treni yarın öğlende kalkıyormuş. Bilet satışları sabah açılıyormuş. Otele döndük.
Muhammed, burada bize uygun yemek yoktur. Her zamanki gibi çay, ekmek, ilave muzla karnımızı doyuralım. Siyah çay da isteyebiliriz.
Ben sana tabiyim ağabey. Aç duracağız dersen dururum.
Sabah dokuzda istasyondaydık. Çok kalabalıktı. Kapı girişinde bir eşya taşıyıcı bizi yakaladı.
Biletlerinizi ben alayım. Elli rupi bahşişe ikinizin biletini alırım.
Trende yer sorunu olmadığını akşam öğrenmiştik. Girdiğimiz bilet satış salonunda beş tane görevli vardı.
Farsça bilen var mı? Adamlardan biri:
Buyrun! Dedi.
Lahor'a iki bilet alacağım. Yer var mı?
Evet ben numaralıya bakıyorum. Siz nereden istiyorsunuz?
Konuşmak için Muhammed'e döndüm. O sırada bize bilet almayı teklif eden taşıyıcı yanında uzun boylu bir Afganla beraber içeri girdi. Önümüze geçti. Bilet satan adam bana:
Size yandaki arkadaş bakacak. Dedi.
Yana kaydık. Adam Urduca konuşuyordu. Önceki adama dönüp:
Bununla anlaşamıyoruz, yardımcı olur musun? Dedim.
Adam bakmıyordu bile. Biraz önce konuştuğum adam değildi sanki.
Sen Farsça bildiğin halde niçin cevap vermiyorsun? Dedim. Çıt yoktu. Türkçe olarak;
Vay be. Türk-Pakistan kardeşliği burada bitti öyle mi? Dedim.
Orta yerde kalmıştık. Uzun boylu Afgan yaklaştı.
Bunlar bed adam, uğraşma dışarı gel! Dedi.
Taşıyıcı Afganın biletini almıştı. Dışarı çıktık.
Bunlar şebeke, boşuna uğraşma! Ben de bilet aldırmak için bu adama para verdim. Başka çare yok.
Çok zoruma gidecek bir işti bu. Taşıyıcı tekrar geldi.
Geç kalıyorsunuz, yer bulamayacaksınız. Sizin biletinizi 40 rupiye alırım. Fakat içeriye girmeyeceksiniz, çok tartıştınız, sizi tanıdılar. Yanımda olursanız bana da vermezler.
Kaç rupi?
Ellişer rupi biletler, numarayı kendiniz alacaksınız. Kırk rupi de bana vereceksin.
Adama parayı verdim. Muhammed:
Ne oluyor ağabey?
Bir garip iş dönüyor, rakam düşük. Fakat, eğer adam bizi çarparsa, rezil olduk demektir. Herife dikkat et, kaçırmayalım.
Adam bilet yerinden çıktı, 'Gelin!' dedi. Beraberce yürüdük.
Şu kapıdan gir, numaraları iste! Dedi.
İçeri girdim, masada oturan genç görevliye biletleri uzattım. Bilet başına 40 rupi istedi. Parayı alınca vagon ve koltuk numaralarını yazdı. Böylece numarasız vagon için verilen biletler, bir üst mevkiye çıkmıştı.
Dışarı çıktım. Taşıyıcı biletlerin üzerindeki numaralara baktı.
İlerde duracaksınız. Tren yanaşınca ben sizi bindirmeye geleceğim. Çantalarınızı da yerleştireceğim. Dedi.
Muhammed'le adamın işaret ettiği yere yürüdük.
Tren geldi. Ortalık karıştı. Koşanlar, camlara tırmanıp içeri girenler, eşyaları pencereden girenlere uzatanlar. Kapı girişleri tufan yeri gibi karma karışıktı. Biz ne yapacaktık?
Taşıyıcı koşarak geldi. Bizi vagona bindirdi. Yerlerimizi gösterdi. Çantalarımızı yerleştirdi. İyi yolculuklar diledi. Bu hizmetiyle adam beni yanıltmıştı. Bu kadarını yapmasa da ona kızmazdım. Aldığı paranın hizmetini vermişti. Ona 20 rupi daha uzattım. Teşekkür ederek alıp, hızla uzaklaştı.
Kompartımandaki Kuettalı genç kumaş taciri bilet aldırmak için 50 rupi verdiğini söyleyince rahatladım.
Hava sıcaktı. Ortaya konan termosun içine arada bir bardak daldırıp içiyorduk. Bu uzun tren yolculuğunda başımı cama dayayıp; 'Bu yollarda bir kere daha ne işim var? Başka yapacak iş mi kalmadı? Hiçbir hedefimin olmadığı, bu zahmetli yolu bir kere daha çekiyorum. Evladu iyali, işi gücü bırakıp en az bir ay sürecek bu yolculukta ne arıyorum, ne işim var?'. Kendi kendime kızıyorum, kendimden bir cevap istiyorum. Sakinleşince bu defa Hindistan vizem olduğu aklıma geliyor ve Yeni Delhi, Agra, Jaypur üçgenini gezeceğim diyorum. Başarabilirsem Luknow'u, Bombay'ı göreceğim. Yolculuğumun en anlamlı tarafı Hindistan'ı notlarıma ilave etmek olacak. Tam burada kendime yine kızıyorum. Üç beş cümlenin dışında ne Urducam, ne de İngilizcem var. Peki niye yok? Dilsiz seyahatin gözlemden başka neyi var? Kabahat kimin? Trenin freniyle kendi alemimden çıktım.
Yirmidört saat sonra İngiliz yapımı Lahor tren istasyonuda indik. Elimi belime koyup peronlara uzun uzun baktım. Daha dün gibi onbeş sene öncesini arıyordum. Nemli gözlerle dostlardan ayrılık anında yine burada sarktığım tren penceresinden el sallamıştım. Ve geride bıraktıklarımın ne olacağı, ne de el sallayanın başına neler geleceği belli değildi. Kelimenin tam anlamıyla 'Allah'a emanet!' bir kalış ve bir gidişti. İki taraf da diğeri için içten dualar edip Yaradan'dan yardım diliyordu. Onlarsız perona uzun uzun baktım. Muhammed öylece dikiliyordu. Daha fazla dayanamadı;
Ne oldu, ağabey? Dedi.
Sen beş yaşındayken ve bizim kuşağımız bir Kudetanın şerrinden savrulduğunda, ben üç arkadaşımı burada bırakıp şimdi geldiğimiz yola düşmüştüm. Geçen bunca zaman daha dün gibi.
Haydi yolumuza gidelim!
İstasyondan çıktık.
Otobüs durakları aynı yerdeydi. Şeker kamışını ilkel makinasında sıkarak suyunu satan adam da aynı yerinde duruyordu.
Muhammed, gel sana ilk kamış suyunu ben içireyim. Dedim. Suları içtikten sonra önümüzde duran Mansura otobüsüne bindik.
Misafirhaneye yerleştik. Yakındaki pazara çıkarak Muhammed'e bir takım Paki kıyafet aldım.
Artık bunları giyeceksin. Böylece yabancı olduğun konuşana kadar belli olmaz. Koyu renk oluşu da kiri saklar. Dedim.
Muhammed'le beraber Lahor'u iki gün dolaştık. Minare-i Pakistan'ı, Şahi Mescid'i, Babürlülerin muhteşem sarayını gezdik. Muhammed İkbal'in, Mevdudi'nin kabirlerini ziyaret ettik. İslamabad'daki gideceği yere telefon ettik. 'Siz otobüse bindirin, biz alırız.' denince, klimalı bir midibüse bindirdim. İlk ve son defa ona hararetle sarıldım. Buradan onu yalnız yolcu etmek zoruma gitti. Duygularıma göre bir şehidi yolcu ediyordum.
Yolculuğumun üzerinden bir yıl geçmişti. Aksakallılar gibi evde oturmuş, bayram ziyaretine gelecekleri bekliyordum. Öteden kuş sesiyle kalktım. Kapıyı açtım. Muhammed gülen gözleriyle ve yüzüyle karşımdaydı. Şaşırmıştım. O şehid olmalıydı, tam karşımdaydı. Sarıldım, içeri aldım, oturduk.
Anlat bakalım Muhammed! Nasıl geçti?
Döneli bir ay oldu. Daha önce gelemediğim için mahcubum. Çok şey gördüm. Tecrübem arttı. Keşmirli Mücahidlerin talimgahlarından birini ABD, Hint Okyanusundan attığı füzeyle vurdu. Haberlerde ise; Taliban'ın merkezini vurduk diye çıktı.
Vay alçak herifler, demek o vurulan garibim Keşmirlilerdi.
Evet o olaydan sonra Keşmirliler oraları boşalttı.
O gece Muhammed'i misafir ettim. Sonra Lahor'daki gibi onu yine yolcu ettim.
Yine bir bayram günü evde gelenleri bekliyorum. İstanbul İlahiyatta okuyan bir gençle bayram kahvesi içiyoruz.
Muhammed'den haberin var mı? Dedi.
Hayır, en son dört sene önce Keşmir'den dönünce uğramıştı. Delikanlı bir süre önüne baktı.
O şehid oldu. Son Çeçen-Rus savaşında Dağıstan'da şehid oldu.
Şimdi durmak sırası bendeydi.
Demek o da orada şehid oldu. O zaten şehiddi. Keşmir'den dönünce şaşırmıştım. Nasibi Dağıstan'daymış. Şehidlerin bakışında, gülümseyişinde ortak kareler oluyor. Ben onun mekanını ve zamanını erkene almıştım. Bir ömre bedel bir haftamız olmuştu. O zor yol, onun bereketiyle kolay geçmişti.
O da hep, seninle karşılaşınca rahat ve güzel bir yolculuk yaptığını, tavsiyelerinizin işini kolaylaştırdığını söylüyordu.
O sözünde durdu. Darısı bize inşaallah!
Tahran’ın Güney Otobüs terminaline gideceğim.
Aradan otuz sene geçmişti; onu unutmamıştım. Kaybolup gitmişti.
Gürcistan: 69 bin 700 km kare yüzölçümüne ve 5 milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin,...
Evet, İran devrimiyle hızlanan bir süreç var.
Sonradan kendisi de bir alçağın en az on kurşununa hedef olan Hayati ÜSTÜN, İstanbul'dan telefon ediyor.
İhtiyar delikanlı: Yaşlanan bedenine karşın, yaşlanmayan gözlerinden yiğitlik kıvılcımları saçan Ferman ağabey
Hep zaafiyet içinde yüzmeyi nasip ediyor.
Gecikiyor dostların kalbine.....
Akşam namazından sonra beş araçla programın yapılacağı Kumanova'nın banliyösündeki Likova'ya doğru yola çıktık.
Makedon hükümeti, batıdaki dağın ucuna 70 metre yüksekliğinde bir haç dikmiş.
Makedonyalı Müslümanlar 2005 yılını bitirirken Osmanlı ulemasının son temsilcisi İdris İdrisi Hoca Efendiyi kaybetti.
Reyyan'la beraber otobüsle Recklinghausen'e gittik. Oradan 11'de ICE'ye bindik.
Akşam Ahmet gelip aldı. Sonra eşi, oğlu Musab ve kızı Halenur'u da alıp Bochum'a gittik.
Akşam Ahmet gelip aldı, ailece ona başsağlığına gittik. Yan komşu Karslı inşaatçı da geldi. Sivas iki yıllık mezunuymuş.
Saat 12'de Musab geldi. Emine hanım Bilefeld'e gidecekmiş. 'Almaya gelmesinler, seni giderken biz bırakalım.' dedim.
Faik'in börekçi dükkanı varmış, oraya gidiyoruz. Hüsameddin'e telefon ettik. Bir saat önce eve gelmiş.
Priştina, 200 bin nufuslu bir şehir. Onüç cami var. İmam-Hatib okulu, İlahiyat Fakültesi dört senedir eğitim hizmeti veriyor.
Gayrimüslimlerin anlattığına karşılık üzerine gitmeliyiz. Teknolojinin ve iletişimin hızlandığı bu zamanda bu fırsatları iyi değerlendirip
İçerdeki bilgisayarlar okulun, orada yer olmadığı için burada duruyor.
Cahiliye dönemi ittifakları, zalim de olsa, mazlum da olsa, saldırgan da olsa, saldırıya uğrayan da olsa
Taklit, 'öteki'ni kalıp yargılarla anlamanın bir biçimidir. Taklit, sömürgeci iktidarın ve bilginin anlaşılması en zor
Bizler bugün bu salonda bir kader buluşmasında biraradayız.
İsrail'in ve dünya siyonizminin desteği ortadayken İslam dünyasının ilgisi sadece toplantılar, tel'inler bazında kalmamalı.
Siyonistlerin göz yumulan bir biçimde bazan Lübnan'a, bazan Gazze'ye saldırısının şaşırtmaca bir amacı vardır...
Berlin'e doğru hızla giden taksinin camına başımı dayamış, engin yeşillikleri seyrederken kendime sorduğum bir soru
Heredot'tan Pliny'e, Aziz Augustine'den Kolomb'a, açıkçası bütün Avrupa'dan bugünkü ABD'ye kadar...
Bugün burada kitaplardan derlenen bilgiler aktarılmayacak.
Bir dizgici anısı dinlemiştim. Daha çok okumak için bir yayınevine giriyor, okuyor, okuyor.
Arazideki ekiplerin hepsini topladık. Gori köyünden dağlara doğru giden yol üzerine, dükkanların alt tarafına üç çadır kuruldu.
Hareket: Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim. Vücutu oynatma, kıpırdatma veya kımıldatma.
Dünyada başka yerlere yerleştirilen milyonlarca mülteci varken Filistinlilerin bunu anlamayıp...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid Han'ın huzurundadır.
Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu.
Yemek yer misin, Muhammed? - Hayır, ağabey. Zahedan'a ne zaman varırız?....
Tahran'ın Güney Otobüs Terminaline gideceğim. Meydan-ı İmam Humeyni'yi batı yönünden Tophane tarafına koşar adım geçtim.
İran devrim kitabını iyi okursak, iki şey dağ gibi dikilir karşımıza:
Yirminci yüzyıl itibariyle petrol ve doğalgaz zengini bir ülke...
Peygamberler hata yapınca uyarılmışlardı. İnsanlar ise emredildikleri ve nehyedildiklerini bilirlerse...
Kararını vermişti, gidecekti. Önce İsmail'in evine gidip taziye ziyareti yapacaktı. Yapabilecek miydi?
Afganistan halkının İslam'a bağlılığı ve İslami endişeleri tartışma kabul etmez bir gerçek.
İslam yaşadığımız zamanda dünyanın en faal gücüdür. Yirminci yy.ın zarları Müslümanlar üzerine atıldı.
Biz bu akşam burada hayatlarını, insanlık tarihi boyunca bir kere yaşanan insan hayatını Allah...
İHH, Afganistan'da yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Bu seneki Kurbanda bir ekip daha ilave edildi
1552, Rus Çarı zalim İvan'ın Kazan Hanlığını yakıp yıktığı tarihtir. Bu günün anısına da Kızıl Meydan'daki St. ...
Bir kenara oturup ekmek yanına birer meyve suyu içtik. Sonra 83 numara geldi.
Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış...
Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır.
Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin...
24 Mayıs 1995, saat 15:10’da Afganistan Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani ile görüşmeye alındım
Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Kabil’i seyrediyorum. İşte merkezi şehir önümde uzanıyor. Bütün güzelliğiyle demeli miyim bilmiyorum.
1991 yılında Sovyetler dağılınca bütün bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Cümbüş’te üç kuvvet vardı: 1- Cihadiler; dışarıyla alakası yok. 2- Pehlivanlar; (milisler) eski Necib’in...
Pazar; Erzurum garajı eski yerine yeniden yapılmış. Selami’yi tekrar aradım. Necmeddin’le geldiler.
Gece saat 03:30’da uyandım. Ezan okunuyordu. Namazı kıldım, uyuyamıyorum.
İstanbul’dan karayoluyla yola çıktığınızda, dört bin üç yüz km. sonra çöllerle kaplı Belucistan’a ulaşırsınız...
İran’ın güneydoğusuna, Afganistan’ın güneybatısına ve Pakistan’ın batısına düşen, 2,5 milyonu İran’da...
Gönlümde bir kıymet dairem var. Bunu açıklamalı mıydım? Evet bunu açıklamalıyım ki, anlatacağım anlamlansın diyorum...
Bırak git meydanları,Vur beni!
Saat 12’de İHH’dan minibüsle havaalanına çıktık. Üsküp’e Yakup Hoca’nın vefatı için taziyeye gideceğiz.
Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’.
Taksiciler yapıştı. Hayır dedim. Biri inat etti. Araba gelecek desem de aldırmıyordu.
İkindide camiye gittik. Çıkışta Muallimin müdürlüğünü yaptığı okulu gezdim. Beşyüz öğrencileri varmış.
Hastahanedeki hasta ve yakınlarının hemen tamamı Afganlıydı. İsmail, Hanif’i aramıştı.
Vakit geç oluyordu. Taş pazarına gidecektik. Recep ve Halit acil alışveriş yapıp geri dönecekti...
Geriye 300 battaniye vereceğimiz kalmıştı. Depoya gelen battaniyelerden 180’ini yükleyip götürdük...
Çadırların dikiş yerlerinden su damlamaya başladı. Battaniyenin baş tarafı sırıl sıklam olmuştu...
Sabah namazında hava daha soğuktu. Namazı kılıp yataktaki sıcaklığımızın içine yeniden gömüldük...
Pakistan elektrik kurumu elemanları geldi. Huzeyfe’nin yerleştirdiği ana panodan kampa yeni hat çekmeye başladılar...
Akşam saat 19, İstanbul-Karaçi uçağı için havaalanındayız...
Afganistan’ın işgal gücü, seçimlerde hile olduğunu ısbatladı ve seçimler ikinci tura kaldı. Bu seçimlerde de hile var diye yazmadım.
Hayır, ABD Afganistan’da bir kurnazlık oyunu sergiliyor. Evet, çatışmalar var, kayıplar var...
Alman ve İsrail kabinesi ikinci ortak toplantısını Berlin'de yaptı. Birincisini Kudüs'te yapmıştı...
So wie ich daran glaube, dass der Angriff auf die Twintowers am 11. September 2001...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inandığım gibi...
2006 'nın Kasım ayında Kabil'deydim...
ABD-Ingiliz Orta Şark Kumpanyası bütün dünyayı parmağına taktı oynatıyor...
Çanakkale savaşı, sonradan ortaya çıkan sonucuyla Osmanlı devletinin bittiği savaştır.
İktidardasın Tom Amca. ABD başkanlığın kutlu olsun.
Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Thedor HERZL, Sultan Abdülhamid'in huzurundadır.
1979'un 27 Aralık gecesi SSCB'nin kızıl ordusu, Afganistan'a girmişti. Görkemli, techizatlı, dünyayı korkudan titreten kızılordu ...
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden her renkten , her dilden , her ırktan Müminlerin aşkla, vecdle...
Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda.
GÜRCİSTAN: 69.700 km. kare yüzölçüme, beş milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin...
Yılmaz ÖZTUNA: “Türkiye Gazetesi” nasıl bir gazete? sorusunun cevabını vermek çok zordur...
Ankara kökenli bir kitap “Şu Çılgın Türkler”.
Yedi güzel adamın dalından bir yaprak daha düştü toprağa
Bu yazıyı tasarlarken Pakistan’ın başında dolaşan sosyal ve siyasal desiseleri düşününce PAK-İSTAN hayalini kuran...
19 Temmuzda 23 Güney Koreli Güney Afganistan'da, Taliban tarafından tutuklanmıştı.
Time dergisi başörtülü İHH gönüllüsü Mine KARAKAŞ'ın resmini kapağına basarak "Türkiye'nin ikilemi" başlığıyla vermiş.
Kabil’e kar inmemiş fakat soğuk inmiş, yağan yağmurdan her taraf çamur içinde.
16 Aralık 2006’da MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) kuruluşunun yeniden ilan edildiğini gazetelerden okuduk. CHP’li Yüksel Çengel, 46. dönem MTTB Genel Başkanı. Milliyetçi Rasim Cinisli 47. dönem MTTB Genel Başkanı. İsmail Kahraman 48. dönem genel...
Bugün Terörizmin tarifi ABD’nin keyfine ve uzmanlık alanına bırakıldı.
Yeni gün için programimizi yapmistik...
Sabah namazini kildik, yeni gün için bize gösterilen çadirda istirahate çekildik...
AZAD Keşmir, Jammu ve Makbuza Keşmir denilen 222,236 km2 lik yüzölçüme sahip...
ABD günden güne kaybeden bir ülke. ABD´ye duyulan nefretin ölcüsü yoktur.
21 Aralk perşembe sabahı haberlerinde; hazar denizinin doğu yakasına düşen bir batı Orta Asya devleti olan Türkmenistan Devlet baskani ya da Türkmenistan Diktatörü S.Murat Türkmenbaşının öldüğü haberini duydum
Bir önceki gece paralı askerlerle çatışmadan dönmüştük. Kaybettiğimiz grubu bulabilmek için yorgunluğun üstüne ...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inan...
Müslümanlarin kendi hayatlarini iyilestirici her türlü isteklerinde elde ettikleri her türlü basarinin karsisina ezici ve yikici bir biçimde dikildigini görüyoruz.
Az tirajlı bir gazetede küçük bir iç sayfa haberine göre Afganistan’ın güneyinde...