Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin. Yetkililerle konuşursun.’ dedi. Kari Doktor’un kendisine iş teklifinde bulunduğunu, kendisinin de ‘Kalabalık bir ailem var. İyi maaş almam lazım’ dediğini, Kari’nin de ‘Benimle olursan iyi para alırsın.’ dediğini bana aktardı ve benim bu konudaki düşüncemi sordu. Ben de, ‘Afganistan’ın durumu henüz belli değil, iyi hesap yapmak gerektiğini, fakat Rabbani’nin varlığının da yol açıcı iyi bir sebep olduğunu söyledim.
07.30’da eve geldik. Biraz oturduk. Hayber Pazar’a doğru çıktık. Mevlevi’yi yolda indirdik. Pazarı dolaştım. İsmail’in hanımı kurban etinden güzel bir et yemeği yapmış. Yemekten sonra bir Türk çayı içtik ve biraz uyudum. İsmail’in çoluk çocuğunu da aldık çıktık. Kadını bir tanıdık (Kabilli) aileye bıraktık. Taciklerin Tahircan’ın evine gittik. Henüz Türkiye’den dönmemiş. Kanal 7’ye telefon ettim. Akif çıkmıştı. Mustafa Çelik’le konuştum. Ancak Türkiye saatiyle 8’den sonra evde olabileceğimi söyledim. İki saatlik farkla burada 10’da evde olurdum. Ürdünlü bir aileye gittik. Çayını içtik. Yabancılar için Pakistan’ın bir sığınak olmasından başka hangi cazibesi olabilirdi? Çok eskiden tanıdığım dost Hamza’yı soruyor ve Celalabat’ta olduğunu, evlendiğini, saçı sakalı ağarttığını öğreniyorum. Kabilli aileye geldik. Yukarı çıkmayacağız. Yemek te yemiyeceğiz. Fakat pilav et ve salata geliyor. Biraz atıştırıyoruz. Elindeki radyoyu ev sahibi bir o tarafa bir bu tarafa sallıyarak Afganistan’la ilgili son haberleri almaya uğraşıyor.
Eve gittik. İslamabad’daki Abdulbaki Türkistani’den kuzeydeki son durumu öğrenmek için tekrar dışarıya çıktık. Özel telefon yerindeyiz. Gündüz fiyatı uyguluyorum diyor. (Gece yarı yarıya daha pahalı). Tamam diyoruz ve 2,5 dakikalık konuşmaya 60 Rupi alıyor. Türkistani’den telsizle aldığı bazı bilgileri öğreniyoruz. Tekrar eve döndük, kısa bazı notlar hazırladım. Saat 23.20 oldu, 12’ye geliyor, arayan yok. Kuveyt’ten abisi arayacağı için İsmail telefonu içeri çekti. Ben de abdest almaya girdim. O sırada kapı açılıp kapandı ve saat 24.05’te telefon çaldı. Aceleyle fırladım. Kanal 7’den arıyorlardı. Kısaca özetledim. Bu ara okunan haberlerden Fetih törenlerini dinliyorsun.
Sabahleyin Kerimcan’a gidecektik.
31 Mayıs 1997
O eski genç değil. Durgun, yüz çizgileri derinleşmiş. İsmail Torham’a gidecekti. Ben çarşıyı ve kitapçıları dolaşmak için ayrıldım. Oradaki iki büyük kitapçıyı dolaştım. Meryem Cemile’nin İslam ve Modernizm adlı kitabını arıyorum. Sonra pazarı dolaştım. Onaltı yıl önce arkadaşlarla geldiğimiz, çay içtiğimiz, lokanta ve çaycılar aynen duruyordu. Kırmızı caminin olduğu ara caddeye çıkılan köşede bir meyvesucuya oturdum. Bir mango suyu içerken notlarımı yazdım. Sonra kebapçının ve Şahbabu denilen sapık şeyhin sokağına girdim. Mahmut onun için kabir yapıldığını söylemişti. Epey yürüdüm. Bizim kebap yediğimiz yer duruyordu. Dönüşte bir mescidin kapalı avlusunda babanın ve babaların kabrini gördüm. Sonra mescide geldim. Duşlar duruyordu, tuvalet yoktu. Abdest aldım, namaz kıldım. Sol cenahta uzanıp yatanlar vardı. Oraya yöneldim. Yeleğimi yastık yaptım ve ben de uzandım.
Uyandığımda saat 15.15’di. Bir otobüsle Hayber pazarına indim. Hiçbir şey alamadım. Saat 17.10’da İsmail’in evine geldim. O yoktu, Mevlevi de yoktu. Dr. Fazlı’ya gitmek için Mevlevi’nin gelmesi lazımdı. Ve ben güzergah konusunda hala kararsızdım. Hindistan’ı görmeli miydim, yoksa otobüsle Kvetta’ya geçip İran’a mı dönmeliydim? İsmail henüz dönmemişti. Girişteki çarpayiye oturdum. Kapıcı Salih geldi. Çarpayideki yastığı arkama koymak istedi. Fakat geçen gün küçük kızı onun başında birşeyler arıyordu. Bit olabilirdi ve yastığa yaslanmak istemiyorum. O da belinden rahatsızmış. Ben yastığın ona lazım olduğunu söyleyerek reddediyorum. İsmail geldi. Akşama misafiri gelecekmiş. ‘Evi bulabilirsen seni götüreyim.’ diyor. ‘Boşver Lahor’a gideyim.’ dedim. O sırada zil çaldı ve Kari geldi, çıktık. Eve vardık.
-Bu ev kira mı, onun mu?
-Satın aldı.
Şu gelen kadınlar hepsi Kabilli. Rabbani yoktu. Akşam namazı için camiye gittik. Güzel bir cami yapılmış. Dönünce bize caminin planlarını getirdiler. Kabil’e yapılacakmış. Rabbani’ye Osmanlı stili cami teklif ettim. ‘Çok iyi olur, fakat plan..’ dedi. ‘Planlarını size gönderirim.’ dedim.
Aslında Türkiye’deki hayırseverleri teşvik ederek Kabil’e bir cami yaptırabilirdik. Bu taraflarda öyle büyük camiler yoktur. Vedat Dalokay’ın planını yaptığı, İslamabad’daki Faysal Mescidi bölgenin en görkemlisi. Altı da İslami üniversite olarak kullanılıyor.
Akşam yemeğini yerken 8 kişi daha geldi. Onlar da hemen yemeğe çağrıldı. Ellerini yıkayıp geldiler. Yemeğe ilaveler yapıldı. Dr. Rabbani evden Pakistanca pişmiş köfte getirdi. Sütlaç da vardı, en önemlisi içinde kaşık da vardı. Kaşığın birine el koydum. Üzerimde bir kırgınlık olduğunu yemek yiyemememden anladım. Halbuki öğlen de bir şey yememiştim. Tedbir olarak bir aspirin içtim. Rabbani de elini pilava daldırdı. Gelenlerin hepsiyle ilgileniyordu. Hiç te bir bakan gibi değildi. Onun hiç unutmadığım bamya tarlasında tuvalete çöküşünü bir kere daha hatırladım. Çayları içtik. Hizmet edenlerden biri hiç sormadan yatak çarşaflarını serdi. Diğerleri namazı kılmamış, namaza çıktılar. Mevlevi’yle konuşan hizmet edenlerden birisi, ‘Bunların bazı hareketleri diğerlerinden daha kötü. Yalnız kaldıklarında açıktan karşı çıktıklarının daha kötüsünü yapıyorlar.’ dedi.
Onikiye doğru yattık. Fakat ne müthiş bir sivrisinek var. Uyandım, kaşındım, yer değiştirdim. Biraz sonra yine acıyla uyandım. Ellerim, kollarım, her tarafım sivrisinek ısırığı. BBC’nin Peştunca haber özetini dinleyen Mevlevi’nin morali bozuldu ve kapattı. Haberin orijinalliği yoktu, fakat kuzeyde Taliban’ın kalmadığını söyledi. O hala buna inanamıyordu. Peştunculuk ağır basıyor.
1 Haziran 1997
Sabah kahvaltı yaptık. Dr. Rabbani, ‘Yarın akşam gel. Öbür gün sabah özel arabayla Kabil’e göndereyim.’ dedi. ‘Bugün Pazar olduğu için kağıtları yarın düzeltiriz.’ dedi. Mevlevi’yle çıktık, o ‘Öğlen kampta olmalıyım.’ diyor. Ben de bulamadığım şehid Abdulhadi’nin babası ve kardeşi Ahmet’i görmek için tekrar Şamşatu’ya gitmeye karar verdim. Kamplara giden durağı geçtikten sonra indik. Mevlevi, ‘Konuşmaya dalmışım.’ diyor. Fakat o bunu ilk defa yapmıyor. Bir şeyle meşgul olunca yola çıktığı maksadını unutuyor. Ve Şamşatu otobüsüne bindim. Ev su deposuna yakındı ve kolayca bulabilecektim. Depoyu yardımcı nokta alarak indim. Oraya yürüdüm ve evi buldum. Pembeli bir kız çıktı. Dedeyi sordum, ‘içerde’ dedi. Sonra geldi. ‘Sen Türk müsün?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Tekrar içeriye girdi. Sonra ‘Peşimden gel!’ dedi. İçeri girdim. Dede ayaktaydı, daha da yaşlanmıştı. Sarıldık.
İki oğlunu savaşta şehid vermiş, bir oğlunu da hükümet tutmuş ve bir daha haber çıkmamıştı. Üç şehid babasıydı o. Göz damarları da yüz derisi gibi kurumuş muydu?
Bir şehid babasının dediği gibi, ‘Şehid babası olmanın gururunu taşıyor ve ağlamıyorum. Fakat içim cayır cayır yanıyor’.
Bütün iyi dostlarım şehid oldu. Abdulhadi, Zahidşeyb, Zebiyullah Haşim...
Hırsızlar kalmıştı. Milletten zorla para pul alıp hırsızlık yapıyorlardı. Taliban gelince hırsızlar da kaçtı, iyi oldu. Millet evinde rahat uyuyor. Korkmadan bir yerden bir yere gidip gelebiliyor
Tahran’ın Güney Otobüs terminaline gideceğim.
Aradan otuz sene geçmişti; onu unutmamıştım. Kaybolup gitmişti.
Gürcistan: 69 bin 700 km kare yüzölçümüne ve 5 milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin,...
Evet, İran devrimiyle hızlanan bir süreç var.
Sonradan kendisi de bir alçağın en az on kurşununa hedef olan Hayati ÜSTÜN, İstanbul'dan telefon ediyor.
İhtiyar delikanlı: Yaşlanan bedenine karşın, yaşlanmayan gözlerinden yiğitlik kıvılcımları saçan Ferman ağabey
Hep zaafiyet içinde yüzmeyi nasip ediyor.
Gecikiyor dostların kalbine.....
Akşam namazından sonra beş araçla programın yapılacağı Kumanova'nın banliyösündeki Likova'ya doğru yola çıktık.
Makedon hükümeti, batıdaki dağın ucuna 70 metre yüksekliğinde bir haç dikmiş.
Makedonyalı Müslümanlar 2005 yılını bitirirken Osmanlı ulemasının son temsilcisi İdris İdrisi Hoca Efendiyi kaybetti.
Reyyan'la beraber otobüsle Recklinghausen'e gittik. Oradan 11'de ICE'ye bindik.
Akşam Ahmet gelip aldı. Sonra eşi, oğlu Musab ve kızı Halenur'u da alıp Bochum'a gittik.
Akşam Ahmet gelip aldı, ailece ona başsağlığına gittik. Yan komşu Karslı inşaatçı da geldi. Sivas iki yıllık mezunuymuş.
Saat 12'de Musab geldi. Emine hanım Bilefeld'e gidecekmiş. 'Almaya gelmesinler, seni giderken biz bırakalım.' dedim.
Faik'in börekçi dükkanı varmış, oraya gidiyoruz. Hüsameddin'e telefon ettik. Bir saat önce eve gelmiş.
Priştina, 200 bin nufuslu bir şehir. Onüç cami var. İmam-Hatib okulu, İlahiyat Fakültesi dört senedir eğitim hizmeti veriyor.
Gayrimüslimlerin anlattığına karşılık üzerine gitmeliyiz. Teknolojinin ve iletişimin hızlandığı bu zamanda bu fırsatları iyi değerlendirip
İçerdeki bilgisayarlar okulun, orada yer olmadığı için burada duruyor.
Cahiliye dönemi ittifakları, zalim de olsa, mazlum da olsa, saldırgan da olsa, saldırıya uğrayan da olsa
Taklit, 'öteki'ni kalıp yargılarla anlamanın bir biçimidir. Taklit, sömürgeci iktidarın ve bilginin anlaşılması en zor
Bizler bugün bu salonda bir kader buluşmasında biraradayız.
İsrail'in ve dünya siyonizminin desteği ortadayken İslam dünyasının ilgisi sadece toplantılar, tel'inler bazında kalmamalı.
Siyonistlerin göz yumulan bir biçimde bazan Lübnan'a, bazan Gazze'ye saldırısının şaşırtmaca bir amacı vardır...
Berlin'e doğru hızla giden taksinin camına başımı dayamış, engin yeşillikleri seyrederken kendime sorduğum bir soru
Heredot'tan Pliny'e, Aziz Augustine'den Kolomb'a, açıkçası bütün Avrupa'dan bugünkü ABD'ye kadar...
Bugün burada kitaplardan derlenen bilgiler aktarılmayacak.
Bir dizgici anısı dinlemiştim. Daha çok okumak için bir yayınevine giriyor, okuyor, okuyor.
Arazideki ekiplerin hepsini topladık. Gori köyünden dağlara doğru giden yol üzerine, dükkanların alt tarafına üç çadır kuruldu.
Hareket: Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim. Vücutu oynatma, kıpırdatma veya kımıldatma.
Dünyada başka yerlere yerleştirilen milyonlarca mülteci varken Filistinlilerin bunu anlamayıp...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid Han'ın huzurundadır.
Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu.
Yemek yer misin, Muhammed? - Hayır, ağabey. Zahedan'a ne zaman varırız?....
Tahran'ın Güney Otobüs Terminaline gideceğim. Meydan-ı İmam Humeyni'yi batı yönünden Tophane tarafına koşar adım geçtim.
İran devrim kitabını iyi okursak, iki şey dağ gibi dikilir karşımıza:
Yirminci yüzyıl itibariyle petrol ve doğalgaz zengini bir ülke...
Peygamberler hata yapınca uyarılmışlardı. İnsanlar ise emredildikleri ve nehyedildiklerini bilirlerse...
Kararını vermişti, gidecekti. Önce İsmail'in evine gidip taziye ziyareti yapacaktı. Yapabilecek miydi?
Afganistan halkının İslam'a bağlılığı ve İslami endişeleri tartışma kabul etmez bir gerçek.
İslam yaşadığımız zamanda dünyanın en faal gücüdür. Yirminci yy.ın zarları Müslümanlar üzerine atıldı.
Biz bu akşam burada hayatlarını, insanlık tarihi boyunca bir kere yaşanan insan hayatını Allah...
İHH, Afganistan'da yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Bu seneki Kurbanda bir ekip daha ilave edildi
1552, Rus Çarı zalim İvan'ın Kazan Hanlığını yakıp yıktığı tarihtir. Bu günün anısına da Kızıl Meydan'daki St. ...
Bir kenara oturup ekmek yanına birer meyve suyu içtik. Sonra 83 numara geldi.
Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış...
Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır.
Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin...
24 Mayıs 1995, saat 15:10’da Afganistan Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani ile görüşmeye alındım
Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Kabil’i seyrediyorum. İşte merkezi şehir önümde uzanıyor. Bütün güzelliğiyle demeli miyim bilmiyorum.
1991 yılında Sovyetler dağılınca bütün bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Cümbüş’te üç kuvvet vardı: 1- Cihadiler; dışarıyla alakası yok. 2- Pehlivanlar; (milisler) eski Necib’in...
Pazar; Erzurum garajı eski yerine yeniden yapılmış. Selami’yi tekrar aradım. Necmeddin’le geldiler.
Gece saat 03:30’da uyandım. Ezan okunuyordu. Namazı kıldım, uyuyamıyorum.
İstanbul’dan karayoluyla yola çıktığınızda, dört bin üç yüz km. sonra çöllerle kaplı Belucistan’a ulaşırsınız...
İran’ın güneydoğusuna, Afganistan’ın güneybatısına ve Pakistan’ın batısına düşen, 2,5 milyonu İran’da...
Gönlümde bir kıymet dairem var. Bunu açıklamalı mıydım? Evet bunu açıklamalıyım ki, anlatacağım anlamlansın diyorum...
Bırak git meydanları,Vur beni!
Saat 12’de İHH’dan minibüsle havaalanına çıktık. Üsküp’e Yakup Hoca’nın vefatı için taziyeye gideceğiz.
Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’.
Taksiciler yapıştı. Hayır dedim. Biri inat etti. Araba gelecek desem de aldırmıyordu.
İkindide camiye gittik. Çıkışta Muallimin müdürlüğünü yaptığı okulu gezdim. Beşyüz öğrencileri varmış.
Hastahanedeki hasta ve yakınlarının hemen tamamı Afganlıydı. İsmail, Hanif’i aramıştı.
Vakit geç oluyordu. Taş pazarına gidecektik. Recep ve Halit acil alışveriş yapıp geri dönecekti...
Geriye 300 battaniye vereceğimiz kalmıştı. Depoya gelen battaniyelerden 180’ini yükleyip götürdük...
Çadırların dikiş yerlerinden su damlamaya başladı. Battaniyenin baş tarafı sırıl sıklam olmuştu...
Sabah namazında hava daha soğuktu. Namazı kılıp yataktaki sıcaklığımızın içine yeniden gömüldük...
Pakistan elektrik kurumu elemanları geldi. Huzeyfe’nin yerleştirdiği ana panodan kampa yeni hat çekmeye başladılar...
Akşam saat 19, İstanbul-Karaçi uçağı için havaalanındayız...
Afganistan’ın işgal gücü, seçimlerde hile olduğunu ısbatladı ve seçimler ikinci tura kaldı. Bu seçimlerde de hile var diye yazmadım.
Hayır, ABD Afganistan’da bir kurnazlık oyunu sergiliyor. Evet, çatışmalar var, kayıplar var...
Alman ve İsrail kabinesi ikinci ortak toplantısını Berlin'de yaptı. Birincisini Kudüs'te yapmıştı...
So wie ich daran glaube, dass der Angriff auf die Twintowers am 11. September 2001...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inandığım gibi...
2006 'nın Kasım ayında Kabil'deydim...
ABD-Ingiliz Orta Şark Kumpanyası bütün dünyayı parmağına taktı oynatıyor...
Çanakkale savaşı, sonradan ortaya çıkan sonucuyla Osmanlı devletinin bittiği savaştır.
İktidardasın Tom Amca. ABD başkanlığın kutlu olsun.
Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Thedor HERZL, Sultan Abdülhamid'in huzurundadır.
1979'un 27 Aralık gecesi SSCB'nin kızıl ordusu, Afganistan'a girmişti. Görkemli, techizatlı, dünyayı korkudan titreten kızılordu ...
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden her renkten , her dilden , her ırktan Müminlerin aşkla, vecdle...
Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda.
GÜRCİSTAN: 69.700 km. kare yüzölçüme, beş milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin...
Yılmaz ÖZTUNA: “Türkiye Gazetesi” nasıl bir gazete? sorusunun cevabını vermek çok zordur...
Ankara kökenli bir kitap “Şu Çılgın Türkler”.
Yedi güzel adamın dalından bir yaprak daha düştü toprağa
Bu yazıyı tasarlarken Pakistan’ın başında dolaşan sosyal ve siyasal desiseleri düşününce PAK-İSTAN hayalini kuran...
19 Temmuzda 23 Güney Koreli Güney Afganistan'da, Taliban tarafından tutuklanmıştı.
Time dergisi başörtülü İHH gönüllüsü Mine KARAKAŞ'ın resmini kapağına basarak "Türkiye'nin ikilemi" başlığıyla vermiş.
Kabil’e kar inmemiş fakat soğuk inmiş, yağan yağmurdan her taraf çamur içinde.
16 Aralık 2006’da MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) kuruluşunun yeniden ilan edildiğini gazetelerden okuduk. CHP’li Yüksel Çengel, 46. dönem MTTB Genel Başkanı. Milliyetçi Rasim Cinisli 47. dönem MTTB Genel Başkanı. İsmail Kahraman 48. dönem genel...
Bugün Terörizmin tarifi ABD’nin keyfine ve uzmanlık alanına bırakıldı.
Yeni gün için programimizi yapmistik...
Sabah namazini kildik, yeni gün için bize gösterilen çadirda istirahate çekildik...
AZAD Keşmir, Jammu ve Makbuza Keşmir denilen 222,236 km2 lik yüzölçüme sahip...
ABD günden güne kaybeden bir ülke. ABD´ye duyulan nefretin ölcüsü yoktur.
21 Aralk perşembe sabahı haberlerinde; hazar denizinin doğu yakasına düşen bir batı Orta Asya devleti olan Türkmenistan Devlet baskani ya da Türkmenistan Diktatörü S.Murat Türkmenbaşının öldüğü haberini duydum
Bir önceki gece paralı askerlerle çatışmadan dönmüştük. Kaybettiğimiz grubu bulabilmek için yorgunluğun üstüne ...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inan...
Müslümanlarin kendi hayatlarini iyilestirici her türlü isteklerinde elde ettikleri her türlü basarinin karsisina ezici ve yikici bir biçimde dikildigini görüyoruz.
Az tirajlı bir gazetede küçük bir iç sayfa haberine göre Afganistan’ın güneyinde...