Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır. Akşamtan beri başım ağrıyor. İyi ki sigara içmek yasaklandı. Erzurum’a uçakla mı gitseydim? Otobüsü görünce Musa’yı hatırladım. Harem’e girdik, binen 6-7 yolcu ve yanlarındaki yükleri görünce o eski seyahatlerimi, eşya kavgalarını hatırladım. Zorla sıkıştırdılar, bebek, çocuk ve üç dört kişinin taşıdığı ayakları çıplak, paçaları sıvalı yaşlı bir adam, deli değilse bunak, hadi hayırlısı. Adamı iki ön koltuğa koydular. ‘Nere gidiyo?’ diye bağırıyor.
Karayoluyla kaçbin km yol yapacağım? Yirmi mi, otuz mu, kaç indi bindi yapacağım, kaç değişik müzikle kulaklarımın zarları sarsılacak? Havalandırma çalışıyor ve üfürdüğü rüzgar tam enseme iniyor. Masajın yumuşatmasının tersi. Kapatmak istiyorum, çevrilmiyor. Böyle bir başlangıç sanki ileriki yolculuklarıma hazırlıyor. Adam ‘Anneee’ diye bağırıyor. Yandım anam çekiyor. Dadaş’ta hiçbir şey değişmemiş. Erzurum’da binince Erzincan’da yaşanan yer krizi, şimdi de Sakarya’da başladı. Bu otobüsün Sakarya’ya girişi neydi? Bu kadar fazla yolcuyu nereye oturtacaklar? Ve ben daha İstanbul çıkışında, Pakistan ya da Hindistan treninde gibiyim. Fazla erkek yolcular bir yana, bir de kadınlar var.
Saat 18:30’da Erzurum’a vardık. Sabah Yukarıkale’de kendime geldim. Koyulhisar’dan Sivas’a giden köprüyü ve yolu aradım gözlerimle. Köprü tamam, fakat gördüğümün yol olup olmadığına inanamadım. Kelkit’e paralel giden, kıvrıldıkça kıvrılan asfalt yolun karşı kıyısındaki her kareye dikkatle bakıyorum. Her Pazartesi pazarı için köylülerimin traktörle Koyulhisar’a gelip gittikleri yol. Yürüyerek gidip geldiğimiz yol. Dedem hayattaymış ve dün geçmiş gibi geliyor bana. Onun ölümünün üstünden 13 sene geçtiği gibi köye çıkan yeni bir köprü ve yol yapımıyla bu yoldan da geçen yok artık. Ama benim hatıralarım bu yol üstünde. Otobüsün gittiği 7-8 km boyunca hep sağ tarafı gözlüyorum. Oturduğum koltuğun da bu tarafa düşmüş olması güzel bir olay. Otobüs Su şehrinin alt ucuna düşen bir benzincide durdu. Kana kana bir vatan suyu içtim. Hüzünlendim. İçtiğim üç bardak çaya para almamalarıyla da hemşehrilerimi bir kere daha sevdim.
14 Mayıs
Bugün tarihi bir gündü. Tarihe geçmeyeceğini biliyorum. Yazarsam kendi tarihi hatıratıma geçecek. Akşam Kerimi’nin misafiri olmuştum. Sabah erken kalkıp fizik tedaviye gitmiş. Aslında onu kapıdan çıkarken gördüm. Tuvalete çıktığını sanmıştım. Yazdığı mektupları alamadığım için onu görmem lazımdı. Kahvaltısız çıktım. Dün öğle yemeğinde belki de o sebzeli çeşni midemi bozdu. O zamandan beri hiçbir şey yemedim.
Meydanı Firdevs’teki hava yolu acentelerine Zahedan’a uçak sordum. İki gün sonra varmış. Sonra güney terminaline gittim. Zahedan otobüsleri gitmiş veya gitmekteydi. En güzeli gelirken çantamı almaktı. Mektuplardan dolayı bunu yapamadım. Tahran’ın Cenubi terminali gerçekten çok güzel. Yuvarlak bir bina. Üst bölümünde dış çevresi otobüs firmalarının bilet satış yerleri. Ortası çok geniş misafir salonu. İç kısımdaysa büfeler, tuvaletler, lavabolar. Bileti aldığım yerden merdivenle aşağı iniyorum, otobüs peronları. Saat 14:00’de otobüs varmış. Geri döndüm, Kerimi’den mektupları alıp vedalaştım.
Çarşıdan makas ve tırnak makası, meyva suyu, peynir ve ekmek almam lazım. Yine bir tur attım. Tek aldığım bir tırnak makası. Gazeteye gittim. Sınır ticareti yapan iki kişi de vardı. Onlardan biraz bilgi aldım. Selahaddin ağabey ‘Kirman çok güzel, orayı gör!’ diyor. ‘Kum, İsfahan, Şiraz, Kirman, Zahedan güzergah. Öğlen yemeği ye, öyle git!’ diyor. Yukarı çıktık ve vedalaştım. Durağa vardığımda bir otobüs kalktı. Sıraya geçtim. Vakit çok yavaş gidiyor. İkiye 25 var. Zahedan’a gitseydim. Bir otobüs geldi, Zahedan. Haydaa, bunca zaman boşa mı bekledim? Sıradan çıktım. Otobüs doldu. Fakat terminale gidiyormuş. Bir daha bekledim. Ve Kum otobüsündeyim.
Yarı çölleşmiş araziyi seyrederken Almanya ve Hollanda’nın düzlüklerini düşünüyorum. Buralarda bol yağmur olsa öyle yeşillenmez mi? Oralar da yağmur yağmasa böyle çölleşmez mi? Buralarda yağmurun bozacağı bir seyir de yoktur. Yer yer ağaçlandırmalar var. Hatta yolun sağında küçük bir akarsu gördüm. Etrafında hiç ot dahi bitmemiş ve suyun kenarında beyaz şeritler var. Bitki sulamaya elverişsiz çorak, yani tuzlu su olduğunu düşünüyorum. Zaten Tahran-Kum arasında tuz gölleri varki bu sudan tuzlu olmalı. Yoksa ağaç ve ot olurdu kenarlarında. Otobüsten inince bilet alarak belediye otobüsüyle Harem’e gittim.
Burada İmam Rıza’nın kızkardeşi Zeyneb’in kızları var. Hüccetiye medresesini sordum. Susuzluktan ciğerim yanıyor. Ve bir Türk geldi, Iğdırlıymış. Aradığımı bulamadım. Evini de bilmiyormuş. Aslında adını bildiğim bu genci ben de tanıyıp tanımadığımı bilmiyorum. Kısa bir tur attık. Biraz slayt çektim. Kitapçılara girip çıktık. İsfahan’a gitmek niyetiyle gençle vedalaştık. İran molla sanayiinin merkezi Kum’dan ayrıldım. Dörtyola çıktım, Tahran’a otobüs bekliyorum. Bekleyenler kalabalık, gelen otobüsler dolu. İçimi sıkıntılar basıyor. İsfahan, Şiraz’a gitmeli miyim, gitmemeli miyim? Tahran’a gidip, sabah mı gitsem? Otobüse yürürken taksi bir kişi 300 tümen dedi ve bindim. Türk lirası ile 95 bin lira.
Tahran’da ne yapacağım? İsfahan mı, Zahedan mı? Taksiden terminalde indim. Sonra Kerimi’nin yanına. Duş aldım. Onlar misafirlikteymiş, geldiler. Sohbet ettik.
15 Mayıs 07:30’da çıktım. Elli DM bozdurdum ve garajdayım. Nereden alayım, otobüsler nasıl derken, 15 numaralı firmadan saat 09:00’a aldım. Terminalde dolaştım. İki adet Farsça çocuk kitabı aldım, aşağı indim. Otobüsün yanında bir genç Türkçe birşeyler soruyordu. Elini omuzuna vurup, ‘Yolculuk nereye delikanlı?’ diye sordum. ‘Zahedan, sonra Pakistan’. İçim ısındı, bir yol arkadaşım vardı. Adımı söyleyince, ‘Vay be ağabey, sen ha!’ gözleri parladı. Biletine baktım, 10 numara, 9 da benimki. Bu garip bir tevafuktu.
Uçakla önce Mezar-ı Şerif, sonra şehir, dün gidecekken geri dönüş. Normal bir kararsızlığın sonucu muydu? Yoksa yanında yeni bir Bilal, Tekin mi vardı? Bir yol arkadaşı olması sevindiriciydi. Kendimi onun yerine koydum ve onun benden daha da sevindiğini düşündüm. Bu gerçekten çok garip bir tevafuktu. Ardarda ve aynı otobüse aynı koltuğa bilet almak, dün gidememek, bugün başka bir firmaya gitmemek. Yani çok garip bir karşılaşma bu. Ve otobüs 9’u biraz geçe kalktı.
Kum otobanına çıktığında yaylı koltuğu üstünde uzun boylu genç şöfor, bazan bir at gibi, bazan atın üstündeki binici gibi görünüyor gözüme. Koltuk yaylandıkça boynu da ileri geri gidip geliyordu. Bir süre sonra şöforun uyuklamakta olduğu dikkatimi çekti. Sağda ve 9. koltuktayım. Aynadan dikkatle bakıyorum şöfora. Şüphem yok adam uyuyor. Resmen gözlerini yumuyor. Direksiyonu kucakladı, burnunu karıştırdı. Arada bir aynadan içeriye baktı, sırtını kaşıdı. Yok uyuyor. ‘Uyuma! Uyuma!’ diye bağırmak istiyorum. Sonra hostes koltuğundaki adamı dürttü. Yer değiştirdiler. Yan koltuğa güneş vurdu ve perdeleri çektiler. Elinde sinema programı ve spor dergisi olan adama ‘Nasıl, iyi dimi?’ diyorum. Çünkü otobüse bindiğimizde koltuk numaraları olmadığı için 9-10’u sayarak oturmuştum.
En az dört defa, gelen bize geldi. Yirmiyedi, yirmisekiz burası bizim yerimiz diyor. ‘Numaralar arkadan mı başlıyor?’ dedim. Hayır önden. Yürü arkaya! 14-15 burası. Yürü git be kardeşim! En son yan koltukta oturanlar geldi. 11-12 burası. Hayır 9-10 burası. Kalkın! Burası bizim yerimiz. ‘Gidip karşıya oturun!’ dedim. Evet bu iki koltuğun birisi onların, biri bizimdi. Aslında farketmezdi. Fakat adam diken üstünde oturuyordu. Son anda şöfor gelip bizlere yer değiştirtti. Fakat o adamın kıl birisi olduğuna karar vermiştim. Ve Kum’dayız. Dün beklediğim köşe yine kalabalık. Bizim şöfor her gördüğü kalabalığa yaklaşıyor.
Yan koltuktaki Rafsancan’da indi. İnerken de şöforla iyi bir ağız dalaşı yaptılar. Verdiler bağırtının gözüne.
Bir mola yerinden dört hediye şekerleme aldım. Aslında bu kadarı yetmez. Fakat taşıma problemini düşünüyorum. Sabah 7’de Zahedan’a vardık. İyi bir saatti ve hiç vakit kaybetmeden yola devam ettik, edebildik. Otobüste arka koltukta oturup benden bakmak için harita isteyen de Pakistan’a gidiyormuş. Karaçi’de doktormuş. Fakat aslen Tahranlıymış. Ebu Talip’le o tuvalete gitti. O sırada bir kamyonet geldi. ‘Mirjavat?’, ‘Evet’, ‘Koy eşyaları!’ ‘Acele etme!’ diyorum. Doktor geldi, sıkı bir pazarlık yaptı. Anlaşamadık. Yol ağzına kadar yüzer tümene götürecekti. Yol ağzında indik. Şöforlar etrafımızı sardı. Bir pazarlık daha, 1500 tümene anlaştık.
Tahran’ın Güney Otobüs terminaline gideceğim.
Aradan otuz sene geçmişti; onu unutmamıştım. Kaybolup gitmişti.
Gürcistan: 69 bin 700 km kare yüzölçümüne ve 5 milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin,...
Evet, İran devrimiyle hızlanan bir süreç var.
Sonradan kendisi de bir alçağın en az on kurşununa hedef olan Hayati ÜSTÜN, İstanbul'dan telefon ediyor.
İhtiyar delikanlı: Yaşlanan bedenine karşın, yaşlanmayan gözlerinden yiğitlik kıvılcımları saçan Ferman ağabey
Hep zaafiyet içinde yüzmeyi nasip ediyor.
Gecikiyor dostların kalbine.....
Akşam namazından sonra beş araçla programın yapılacağı Kumanova'nın banliyösündeki Likova'ya doğru yola çıktık.
Makedon hükümeti, batıdaki dağın ucuna 70 metre yüksekliğinde bir haç dikmiş.
Makedonyalı Müslümanlar 2005 yılını bitirirken Osmanlı ulemasının son temsilcisi İdris İdrisi Hoca Efendiyi kaybetti.
Reyyan'la beraber otobüsle Recklinghausen'e gittik. Oradan 11'de ICE'ye bindik.
Akşam Ahmet gelip aldı. Sonra eşi, oğlu Musab ve kızı Halenur'u da alıp Bochum'a gittik.
Akşam Ahmet gelip aldı, ailece ona başsağlığına gittik. Yan komşu Karslı inşaatçı da geldi. Sivas iki yıllık mezunuymuş.
Saat 12'de Musab geldi. Emine hanım Bilefeld'e gidecekmiş. 'Almaya gelmesinler, seni giderken biz bırakalım.' dedim.
Faik'in börekçi dükkanı varmış, oraya gidiyoruz. Hüsameddin'e telefon ettik. Bir saat önce eve gelmiş.
Priştina, 200 bin nufuslu bir şehir. Onüç cami var. İmam-Hatib okulu, İlahiyat Fakültesi dört senedir eğitim hizmeti veriyor.
Gayrimüslimlerin anlattığına karşılık üzerine gitmeliyiz. Teknolojinin ve iletişimin hızlandığı bu zamanda bu fırsatları iyi değerlendirip
İçerdeki bilgisayarlar okulun, orada yer olmadığı için burada duruyor.
Cahiliye dönemi ittifakları, zalim de olsa, mazlum da olsa, saldırgan da olsa, saldırıya uğrayan da olsa
Taklit, 'öteki'ni kalıp yargılarla anlamanın bir biçimidir. Taklit, sömürgeci iktidarın ve bilginin anlaşılması en zor
Bizler bugün bu salonda bir kader buluşmasında biraradayız.
İsrail'in ve dünya siyonizminin desteği ortadayken İslam dünyasının ilgisi sadece toplantılar, tel'inler bazında kalmamalı.
Siyonistlerin göz yumulan bir biçimde bazan Lübnan'a, bazan Gazze'ye saldırısının şaşırtmaca bir amacı vardır...
Berlin'e doğru hızla giden taksinin camına başımı dayamış, engin yeşillikleri seyrederken kendime sorduğum bir soru
Heredot'tan Pliny'e, Aziz Augustine'den Kolomb'a, açıkçası bütün Avrupa'dan bugünkü ABD'ye kadar...
Bugün burada kitaplardan derlenen bilgiler aktarılmayacak.
Bir dizgici anısı dinlemiştim. Daha çok okumak için bir yayınevine giriyor, okuyor, okuyor.
Arazideki ekiplerin hepsini topladık. Gori köyünden dağlara doğru giden yol üzerine, dükkanların alt tarafına üç çadır kuruldu.
Hareket: Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim. Vücutu oynatma, kıpırdatma veya kımıldatma.
Dünyada başka yerlere yerleştirilen milyonlarca mülteci varken Filistinlilerin bunu anlamayıp...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid Han'ın huzurundadır.
Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu.
Yemek yer misin, Muhammed? - Hayır, ağabey. Zahedan'a ne zaman varırız?....
Tahran'ın Güney Otobüs Terminaline gideceğim. Meydan-ı İmam Humeyni'yi batı yönünden Tophane tarafına koşar adım geçtim.
İran devrim kitabını iyi okursak, iki şey dağ gibi dikilir karşımıza:
Yirminci yüzyıl itibariyle petrol ve doğalgaz zengini bir ülke...
Peygamberler hata yapınca uyarılmışlardı. İnsanlar ise emredildikleri ve nehyedildiklerini bilirlerse...
Kararını vermişti, gidecekti. Önce İsmail'in evine gidip taziye ziyareti yapacaktı. Yapabilecek miydi?
Afganistan halkının İslam'a bağlılığı ve İslami endişeleri tartışma kabul etmez bir gerçek.
İslam yaşadığımız zamanda dünyanın en faal gücüdür. Yirminci yy.ın zarları Müslümanlar üzerine atıldı.
Biz bu akşam burada hayatlarını, insanlık tarihi boyunca bir kere yaşanan insan hayatını Allah...
İHH, Afganistan'da yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Bu seneki Kurbanda bir ekip daha ilave edildi
1552, Rus Çarı zalim İvan'ın Kazan Hanlığını yakıp yıktığı tarihtir. Bu günün anısına da Kızıl Meydan'daki St. ...
Bir kenara oturup ekmek yanına birer meyve suyu içtik. Sonra 83 numara geldi.
Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış...
Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır.
Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin...
24 Mayıs 1995, saat 15:10’da Afganistan Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani ile görüşmeye alındım
Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Kabil’i seyrediyorum. İşte merkezi şehir önümde uzanıyor. Bütün güzelliğiyle demeli miyim bilmiyorum.
1991 yılında Sovyetler dağılınca bütün bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Cümbüş’te üç kuvvet vardı: 1- Cihadiler; dışarıyla alakası yok. 2- Pehlivanlar; (milisler) eski Necib’in...
Pazar; Erzurum garajı eski yerine yeniden yapılmış. Selami’yi tekrar aradım. Necmeddin’le geldiler.
Gece saat 03:30’da uyandım. Ezan okunuyordu. Namazı kıldım, uyuyamıyorum.
İstanbul’dan karayoluyla yola çıktığınızda, dört bin üç yüz km. sonra çöllerle kaplı Belucistan’a ulaşırsınız...
İran’ın güneydoğusuna, Afganistan’ın güneybatısına ve Pakistan’ın batısına düşen, 2,5 milyonu İran’da...
Gönlümde bir kıymet dairem var. Bunu açıklamalı mıydım? Evet bunu açıklamalıyım ki, anlatacağım anlamlansın diyorum...
Bırak git meydanları,Vur beni!
Saat 12’de İHH’dan minibüsle havaalanına çıktık. Üsküp’e Yakup Hoca’nın vefatı için taziyeye gideceğiz.
Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’.
Taksiciler yapıştı. Hayır dedim. Biri inat etti. Araba gelecek desem de aldırmıyordu.
İkindide camiye gittik. Çıkışta Muallimin müdürlüğünü yaptığı okulu gezdim. Beşyüz öğrencileri varmış.
Hastahanedeki hasta ve yakınlarının hemen tamamı Afganlıydı. İsmail, Hanif’i aramıştı.
Vakit geç oluyordu. Taş pazarına gidecektik. Recep ve Halit acil alışveriş yapıp geri dönecekti...
Geriye 300 battaniye vereceğimiz kalmıştı. Depoya gelen battaniyelerden 180’ini yükleyip götürdük...
Çadırların dikiş yerlerinden su damlamaya başladı. Battaniyenin baş tarafı sırıl sıklam olmuştu...
Sabah namazında hava daha soğuktu. Namazı kılıp yataktaki sıcaklığımızın içine yeniden gömüldük...
Pakistan elektrik kurumu elemanları geldi. Huzeyfe’nin yerleştirdiği ana panodan kampa yeni hat çekmeye başladılar...
Akşam saat 19, İstanbul-Karaçi uçağı için havaalanındayız...
Afganistan’ın işgal gücü, seçimlerde hile olduğunu ısbatladı ve seçimler ikinci tura kaldı. Bu seçimlerde de hile var diye yazmadım.
Hayır, ABD Afganistan’da bir kurnazlık oyunu sergiliyor. Evet, çatışmalar var, kayıplar var...
Alman ve İsrail kabinesi ikinci ortak toplantısını Berlin'de yaptı. Birincisini Kudüs'te yapmıştı...
So wie ich daran glaube, dass der Angriff auf die Twintowers am 11. September 2001...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inandığım gibi...
2006 'nın Kasım ayında Kabil'deydim...
ABD-Ingiliz Orta Şark Kumpanyası bütün dünyayı parmağına taktı oynatıyor...
Çanakkale savaşı, sonradan ortaya çıkan sonucuyla Osmanlı devletinin bittiği savaştır.
İktidardasın Tom Amca. ABD başkanlığın kutlu olsun.
Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Thedor HERZL, Sultan Abdülhamid'in huzurundadır.
1979'un 27 Aralık gecesi SSCB'nin kızıl ordusu, Afganistan'a girmişti. Görkemli, techizatlı, dünyayı korkudan titreten kızılordu ...
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden her renkten , her dilden , her ırktan Müminlerin aşkla, vecdle...
Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda.
GÜRCİSTAN: 69.700 km. kare yüzölçüme, beş milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin...
Yılmaz ÖZTUNA: “Türkiye Gazetesi” nasıl bir gazete? sorusunun cevabını vermek çok zordur...
Ankara kökenli bir kitap “Şu Çılgın Türkler”.
Yedi güzel adamın dalından bir yaprak daha düştü toprağa
Bu yazıyı tasarlarken Pakistan’ın başında dolaşan sosyal ve siyasal desiseleri düşününce PAK-İSTAN hayalini kuran...
19 Temmuzda 23 Güney Koreli Güney Afganistan'da, Taliban tarafından tutuklanmıştı.
Time dergisi başörtülü İHH gönüllüsü Mine KARAKAŞ'ın resmini kapağına basarak "Türkiye'nin ikilemi" başlığıyla vermiş.
Kabil’e kar inmemiş fakat soğuk inmiş, yağan yağmurdan her taraf çamur içinde.
16 Aralık 2006’da MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) kuruluşunun yeniden ilan edildiğini gazetelerden okuduk. CHP’li Yüksel Çengel, 46. dönem MTTB Genel Başkanı. Milliyetçi Rasim Cinisli 47. dönem MTTB Genel Başkanı. İsmail Kahraman 48. dönem genel...
Bugün Terörizmin tarifi ABD’nin keyfine ve uzmanlık alanına bırakıldı.
Yeni gün için programimizi yapmistik...
Sabah namazini kildik, yeni gün için bize gösterilen çadirda istirahate çekildik...
AZAD Keşmir, Jammu ve Makbuza Keşmir denilen 222,236 km2 lik yüzölçüme sahip...
ABD günden güne kaybeden bir ülke. ABD´ye duyulan nefretin ölcüsü yoktur.
21 Aralk perşembe sabahı haberlerinde; hazar denizinin doğu yakasına düşen bir batı Orta Asya devleti olan Türkmenistan Devlet baskani ya da Türkmenistan Diktatörü S.Murat Türkmenbaşının öldüğü haberini duydum
Bir önceki gece paralı askerlerle çatışmadan dönmüştük. Kaybettiğimiz grubu bulabilmek için yorgunluğun üstüne ...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inan...
Müslümanlarin kendi hayatlarini iyilestirici her türlü isteklerinde elde ettikleri her türlü basarinin karsisina ezici ve yikici bir biçimde dikildigini görüyoruz.
Az tirajlı bir gazetede küçük bir iç sayfa haberine göre Afganistan’ın güneyinde...