Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış. Buralar sıcak bölge olduğu halde asfaltta herhangi bir bozulma ve gevşeme yoktur. Bunun da asfalt yapımında zift kullanmamalarından olsa gerek diyorum. Şöforla doktor, Cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyorlar. ‘Dr. Rafsancani büyük adamdı. Onun yaptıkları göze görünmüyor, fakat sonra anlaşılacak. Gelenin işi çok zor.’ diyor.
Zahedan görüntüsüyle fakirliğini ele veren bir şehir. Şehrin içinde bir çimento fabrikası var. Halkın çoğu sünni ve Behiç. İki defa pasaportum kontrol edildi. Kaçakçılık engellendiği için malı sınır yoluyla Pakistan’a giden bir fabrika da kapanmış. Sınıra telörgü çekilmiş, mayın döşenmiş. Kapının etrafı duvarla çevrilmiş.
Geldiğimiz araba bizi bıraktı. İçeriden başka bir kamyonete bindik. Rüzgar esiyor ve ince çöl kumunu savuruyor. Afgan pakulunu kafama taktım. Fakat kulaklarımız kum doldu. Ebu Talip sakallarımın kum deryası olduğunu söylüyor. Binaya girdik, eşyalarımıza usulen bakıldı. Pasaportlarımıza çıkış vuruldu. Paralara bakan veya soran olmadı. Sabah 50 DM bozdurduğum için üstümde 15 bin tümen vardı ve belki de problem olabilirdi.
Pakistan tarafına geçtik. Doktorun kitap kolileri hep problemdi. Gümrükçüler onu birara içeri çağırdılar. Rahmetli Humeyni’nin ‘bu sınırlar şeytanın çizgileridir’ derken kastı neydi diye düşünüyorum. Ve batı Avrupa’nın ülke sınırlarını korumakla beraber gümrük kapılarını kaldırmalarını düşünüyorum. İslam ülkelerinin gerçekleştirmesi gerekenleri Avrupalılar yaptılar. Ve biz sadece teknolojide değil, uluslararası ilişkilerde de geri kaldık. İran tarafında eşyaları çok olduğu için kucağında çocuğu olan genç bir kadının ağlayışını hatırlıyorum. Pakistan tarafındaysa her polis noktasında eşyaların mıncıklanacak ve polise rüşvet verilmeden geçilemeyecek. Hemen yakamıza yapıştılar.
Bir tanesi daha elimde olan pasaporta yapışıp, ‘Araba hazır, işlemlerinizi ben yapayım hemen gidelim.’ dedi. Ebu Talip: ‘Sakın pasaportunu verme! Burası çarpıcılar yeri.’ dedi. Doğrusu bir an ürperdim. Bir gafletle bu adamların eline pasaport verilse, işlem tamam olur.
Ebu Talip, ‘Doktor sen eşyaların başında kal! Biz içeri girelim. Ama çantaları kaptırma! Burası hırsız yatağıdır.’ diyor. Bu insanlar Müslüman, böyle olmamalılar, fakat ne yazık ki, çantaların çarptırıldığı nokta burası. Doktor geldi, ‘Sen içeri gir!’ dedi. Sıra Ebu Talip’teydi. Pakistan girişlerini vurdurduk.
Bin tümene 80 Rupi, 1 Dolara 40 Rupi veriyorlarmış. Tümenin 100 Rupi olması lazım. Para çenççiler etrafımızda. Yaşlı ve sakallı biri, ‘Otobüs orada, namazdan sonra gideceğiz.’ diyor. ‘Kuetta’ya ne zaman varırız?’ diye soruyorum. ‘Sabah, yol çok uzun.’ diyor. En uygunu bir yere sabah varmak ve yola devam etmek. İki kabinli bir toyotaya kişi başına 400 Rupiye anlaştık. Doktor, ‘Sabah 5-6’da varacakmış.’ diyor. ‘Bir yerde mi yatacağız?’ diye soruyorum, ‘Hayır, devam edecek.’ diyor. Otobüsler bu yolu geçerken bir yerde yatıyorlar. Toyotolarınsa daha hızlı geçtiklerini duymuştum.
Yola çıkmadan iki kap suya (10 litre) 600 Tümen vererek aldık. İran’daysa 100’er Tümendi. Bu yolun en önemli şeyi suydu. Çantamda dün Tahran’da aldığım bir ekmekle biraz peynir vardı. Fazla para probleminden dolayı her iki molada da yemek yemiştik. Çelo kebap ve horaş. Yine de ekmek almamız lazımdı. Ve yola çıktık. Hayret ettim. Çünkü Taftan’dan Kuetta’ya yeni yapılmış bir asfalt yol vardı. Bir Türk firmasının bu yolu yapacağını duymuştum. Fakat yolun bu kadar iyi olmasına sevindiğimi söyleyemem. Dörtyüz küsur km’lik bu yolu bu araba erken giderdi ve biz gece varırdık. Kalacak yer problemi çıkacaktı. Doktora tekrar sordum. ‘Dokuz onda varacakmış, çok kötü oldu.’ dedi. Şöfor 120 gidiyor. Yol böyleyse bu herif akşam olmadan varır. Saat 10’da çıkmıştık. Taftan’dan İran-Pakistan saat farkı yarım saat. Yola çıkarken su kabına üç şişe kola doldurdum. Doktor bir başka durakta iki şişe fanta, bir diğerinde dört şişe koka kola doldurdu. Bizse su küplerinden su doldurmuştuk. ‘Bu suları siz içebiliyorsunuz. Fakat ben içersem ishal oluyorum. Onun için kola içiyorum.’ dedi.
Kurumuş ekmeğimizle suyu çıkmış peyniri çıkardım. Ekmeğin yarısını böldüm. ‘Şimdilik bu kadarla idare edeceğiz.’ diyorum. Ön koltuğa oturan şişman Pakistanlının rüzgar görmemiş bir sesi var. Arkaya dönüp doktorla bağıra bağıra konuşuyor. Urduca, Urduca kırması, İngilizce. Konuşmayı bitirince de kafasını yana düşürüp uyuyor. Uyandığında yine aynı şey.
Şöfor Farsça bir şarkı kaseti koydu. İkinci şarkının müziği İbrahim Tatlıses’te varmış. Sürprizde olabilir. Fakat hayır müzik hiç farksız. ‘Haydi söyle’ idi. Doktora bu eski bir şarkı mı diye sordum. ‘Tabi İnkılabtan önce.’ diyor. Halbuki İbrahim Tatlıses bu türküyü son yılda piyasaya sürmüştü ve sesle müzik aynıydı. Doktor, ‘Akşam nerede kalacaksınız?’ diyor. ‘Bakalım.’ diyorum. ‘Ben İran Kültür’e gideceğim, siz de gelin!’ diyor. Şişman Pakistanlı, ‘Önce istasyona gidelim!’ diyor. Biz de indik. Karaçi’ye giden bir tren hazırdı. Lahor treniyse yarın 11’deymiş. Bilet için ‘Yarın gelin!’ diyorlar, yer varmış. Şişkoysa ağlayarak yalvararak bilet aldı. Dışarı çıkınca rıkşeciler etrafımızı sardı. Otele kadar at arabasıyla gittik. Farsça bilen çok. Bizim şişko kendi pazarlığını yaptı, anahtarını alıp gitti. Tek kişilik oda 60 Rupiydi. Bizden iki kişilik oda için toplam 100 Rupi istediler. Ucuzdu fakat pasaportları elden ele dolaştırınca Ebu Talip, ‘Ağabey, tereyağı hikayesine döndü galiba.’
Söyleyecek birşey bulamıyorum, çünkü salak bunlar. Vize var, giriş var. Rakamları anladıklarını da sanmıyorum. ‘Siz Katarla mı geldiniz?’ ‘Hayır, toyoto ile geldik’. Bizi getiren arabacının ne işi vardı burada. İşi karıştıran oydu. İstasyondan bindiğimiz için, trenle geldiğimizi sanmış olacaktı. Sonuçta otele kaydımız yapıldı.
Pasaportları zorla geri aldık. Burası Kuetta’ydı. Pasaportsuz kalabilmek riski vardı. Odaya çıktık. Duşu vardı. Çantaları bırakıp aşağı indik ve bir çarşı turu atacaktık. Şeker kamışı satan bir arabanın önünde durduk. Türkmence: ‘Nerelisiniz?’ Afgandı.
- Türkiyeliyiz, sen nerelisin?
- Afganistanlı
- Neresinden?
- Talekan’dan
Beş Rupilik kesilmiş kamış aldık.
- Afganistan’ın ahvali nicedir?
- Yahşi değildir.
- Gidip gelmek nasıldır?
- Gidip gelmenin teklifi yoktur.
Biraz yürüdük, yine bir vatandaş. Selam verdim. Bu da Kunduzluymuş. Mango, mandalin ve garip bir meyva satıyor. Şeker kamışını yiyerek, hepsini olmasa da emdiğimiz parçanın bir kısmını Pakistanlılar gibi ortalığa atarak dolaştık. Dönüşte Kunduzlu bize o garip meyvadan ikram etti. Bir de mango kesti. Hayır dememe rağmen kesti. Misafirperver Afganlar. Çalışkan, üretken insanlar.
- Kaç kilo sattın? Çoluğun çocuğun rızkı çıktı mı?
Fakat Müslümanlığının kazandırdığı bir pratiklikti onun yaptığı. O garip meyvadan kalanları aldım. Yarım kiloydu. Diğer satıcılardan da 1 kilo mandalina aldım.
Otelin çayhanesine girdik. İki açmayla iki küçük demlik çay. 45 Rupi, çık para! Fakat herif arkamızdan gelip bir on Rupi daha istedi. Yukarı çıktık. Sıcak su vardı. Taftan’ın kumunu ancak çıkartırdım. Gömlek, yelek ve çoraplarımı da yıkadım. Sonra Ebu Talibi kaldırdım. O da duşa girdi. Geceyi yolda geçirmemiz üzerineydi hep hesaplarım. Erken gelmeye bozulmuştum. Fakat şimdi erken gelişimizin daha hayırlı olduğu tezini kabullendik. Sabah ezanı saat 4 olmadan okundu. Ebu Talip de uyanmıştı. Namazı kılıp tekrar yattık. Saat 7:20’de kalkıp toparlandık. Pakistan gömleğimi giydim, diğerini katlayıp çantama koydum. Otelden çıktık. Peşimizden bir adam:
- Nereye gidiyorsunuz?
- Sana ne lan! dedim.
- İstasyona mı?
- Hayır, pazara.
- Pazar bu tarafta.
Adamı defedip, Kuetta cadde ve sokaklarını, pazarlarını ikibuçuk saat boyunca adımladık. Bir pastaneden yol için ekmek ve meyva suyu aldık. Biraz da muz. Sonra istasyonun yolunu tuttuk. Bazı sokaklar Afganlı doluydu ve Afgani bozuyorlardı. Buranın Kandahar tarafına giden yol olduğunu düşündüm.
İstasyondayız. Rezervasyon ve turizm ofisi. Akşam bize 9’da gelin diyen adam da orda. Yandakini gösterdi. O da diğer yandakini. Yer yok diyor.
- Bir bilet var istersen al!
- Biz iki kişiyiz.
- Başka yer yok.
- Biz misafiriz, yardımcı olun!
- Yer yok.
- Bu gelenler nasıl alıyor?
- Onlar üç dört gün önceden ayırttı.
Hepsi yalan. O sırada üç kişi geldi. Birisi Farsça:
- Ne oldu?
- Lahor’a yataklı yer istiyoruz, yokmuş.
- Olmaz mı, var. Sabredin hallettiririz.
Onlar da bilet aldılar. Biz bir süre daha bekledik. Konuştuk yok. Bu adamları tanımasam kızacağım. Kızamıyorum. Kızamıyorum, düşünüyorum. Fakat çözümü yok. Bu fakirliğin ittiği bir şey değil. Çıkıp numarasız yerden almaya gidiyoruz. Satış yerlerinden birinde duran sakallı güleç yüzlü bir gence Farsça bilip bilmediğini sordum. Biliyormuş. ‘Bileti içeriye girin solda ilerde alacaksınız.’ diyor. Bir an cemiyetten olup olmadığını sormayı düşündüm. Biraz önceki adamlar oturuyordu.
- Ne oldu?
- Olmadı.
Yanlarındaki ince yapılı adama: ‘Hallet şunların işlerini!’
- Parayı versinler, alıp geleyim.
- Para yok. Beraber gideceğiz.
- Bana inanmıyorlar mı?
Cebinden sarıya kazınmış bir numara çıkardı, 83. Buranın taşıyıcı hizmetlilerindenmiş. Nitekim bunlar kırmızı gömlek giyiyor. Bir süre sonra gömleğini de giyecekti. Beraber gittik, bilet aldık. Sonra içeri girip bize numara aldı. Karşılığında da 60 Rupi istedi, numara farkı da içindeymiş. Verdik. ‘Tren gelince ben sizin yerinizi de göstereceğim.’ dedi. Yani henüz hizmet bitmemiş. Daha önce bir defa yataklıya binmiş, fakat diğer vagonların kalabalık ve rezalet olduğunu duymuştum.
Tahran’ın Güney Otobüs terminaline gideceğim.
Aradan otuz sene geçmişti; onu unutmamıştım. Kaybolup gitmişti.
Gürcistan: 69 bin 700 km kare yüzölçümüne ve 5 milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin,...
Evet, İran devrimiyle hızlanan bir süreç var.
Sonradan kendisi de bir alçağın en az on kurşununa hedef olan Hayati ÜSTÜN, İstanbul'dan telefon ediyor.
İhtiyar delikanlı: Yaşlanan bedenine karşın, yaşlanmayan gözlerinden yiğitlik kıvılcımları saçan Ferman ağabey
Hep zaafiyet içinde yüzmeyi nasip ediyor.
Gecikiyor dostların kalbine.....
Akşam namazından sonra beş araçla programın yapılacağı Kumanova'nın banliyösündeki Likova'ya doğru yola çıktık.
Makedon hükümeti, batıdaki dağın ucuna 70 metre yüksekliğinde bir haç dikmiş.
Makedonyalı Müslümanlar 2005 yılını bitirirken Osmanlı ulemasının son temsilcisi İdris İdrisi Hoca Efendiyi kaybetti.
Reyyan'la beraber otobüsle Recklinghausen'e gittik. Oradan 11'de ICE'ye bindik.
Akşam Ahmet gelip aldı. Sonra eşi, oğlu Musab ve kızı Halenur'u da alıp Bochum'a gittik.
Akşam Ahmet gelip aldı, ailece ona başsağlığına gittik. Yan komşu Karslı inşaatçı da geldi. Sivas iki yıllık mezunuymuş.
Saat 12'de Musab geldi. Emine hanım Bilefeld'e gidecekmiş. 'Almaya gelmesinler, seni giderken biz bırakalım.' dedim.
Faik'in börekçi dükkanı varmış, oraya gidiyoruz. Hüsameddin'e telefon ettik. Bir saat önce eve gelmiş.
Priştina, 200 bin nufuslu bir şehir. Onüç cami var. İmam-Hatib okulu, İlahiyat Fakültesi dört senedir eğitim hizmeti veriyor.
Gayrimüslimlerin anlattığına karşılık üzerine gitmeliyiz. Teknolojinin ve iletişimin hızlandığı bu zamanda bu fırsatları iyi değerlendirip
İçerdeki bilgisayarlar okulun, orada yer olmadığı için burada duruyor.
Cahiliye dönemi ittifakları, zalim de olsa, mazlum da olsa, saldırgan da olsa, saldırıya uğrayan da olsa
Taklit, 'öteki'ni kalıp yargılarla anlamanın bir biçimidir. Taklit, sömürgeci iktidarın ve bilginin anlaşılması en zor
Bizler bugün bu salonda bir kader buluşmasında biraradayız.
İsrail'in ve dünya siyonizminin desteği ortadayken İslam dünyasının ilgisi sadece toplantılar, tel'inler bazında kalmamalı.
Siyonistlerin göz yumulan bir biçimde bazan Lübnan'a, bazan Gazze'ye saldırısının şaşırtmaca bir amacı vardır...
Berlin'e doğru hızla giden taksinin camına başımı dayamış, engin yeşillikleri seyrederken kendime sorduğum bir soru
Heredot'tan Pliny'e, Aziz Augustine'den Kolomb'a, açıkçası bütün Avrupa'dan bugünkü ABD'ye kadar...
Bugün burada kitaplardan derlenen bilgiler aktarılmayacak.
Bir dizgici anısı dinlemiştim. Daha çok okumak için bir yayınevine giriyor, okuyor, okuyor.
Arazideki ekiplerin hepsini topladık. Gori köyünden dağlara doğru giden yol üzerine, dükkanların alt tarafına üç çadır kuruldu.
Hareket: Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim. Vücutu oynatma, kıpırdatma veya kımıldatma.
Dünyada başka yerlere yerleştirilen milyonlarca mülteci varken Filistinlilerin bunu anlamayıp...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid Han'ın huzurundadır.
Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu.
Yemek yer misin, Muhammed? - Hayır, ağabey. Zahedan'a ne zaman varırız?....
Tahran'ın Güney Otobüs Terminaline gideceğim. Meydan-ı İmam Humeyni'yi batı yönünden Tophane tarafına koşar adım geçtim.
İran devrim kitabını iyi okursak, iki şey dağ gibi dikilir karşımıza:
Yirminci yüzyıl itibariyle petrol ve doğalgaz zengini bir ülke...
Peygamberler hata yapınca uyarılmışlardı. İnsanlar ise emredildikleri ve nehyedildiklerini bilirlerse...
Kararını vermişti, gidecekti. Önce İsmail'in evine gidip taziye ziyareti yapacaktı. Yapabilecek miydi?
Afganistan halkının İslam'a bağlılığı ve İslami endişeleri tartışma kabul etmez bir gerçek.
İslam yaşadığımız zamanda dünyanın en faal gücüdür. Yirminci yy.ın zarları Müslümanlar üzerine atıldı.
Biz bu akşam burada hayatlarını, insanlık tarihi boyunca bir kere yaşanan insan hayatını Allah...
İHH, Afganistan'da yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Bu seneki Kurbanda bir ekip daha ilave edildi
1552, Rus Çarı zalim İvan'ın Kazan Hanlığını yakıp yıktığı tarihtir. Bu günün anısına da Kızıl Meydan'daki St. ...
Bir kenara oturup ekmek yanına birer meyve suyu içtik. Sonra 83 numara geldi.
Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış...
Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır.
Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin...
24 Mayıs 1995, saat 15:10’da Afganistan Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani ile görüşmeye alındım
Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Kabil’i seyrediyorum. İşte merkezi şehir önümde uzanıyor. Bütün güzelliğiyle demeli miyim bilmiyorum.
1991 yılında Sovyetler dağılınca bütün bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Cümbüş’te üç kuvvet vardı: 1- Cihadiler; dışarıyla alakası yok. 2- Pehlivanlar; (milisler) eski Necib’in...
Pazar; Erzurum garajı eski yerine yeniden yapılmış. Selami’yi tekrar aradım. Necmeddin’le geldiler.
Gece saat 03:30’da uyandım. Ezan okunuyordu. Namazı kıldım, uyuyamıyorum.
İstanbul’dan karayoluyla yola çıktığınızda, dört bin üç yüz km. sonra çöllerle kaplı Belucistan’a ulaşırsınız...
İran’ın güneydoğusuna, Afganistan’ın güneybatısına ve Pakistan’ın batısına düşen, 2,5 milyonu İran’da...
Gönlümde bir kıymet dairem var. Bunu açıklamalı mıydım? Evet bunu açıklamalıyım ki, anlatacağım anlamlansın diyorum...
Bırak git meydanları,Vur beni!
Saat 12’de İHH’dan minibüsle havaalanına çıktık. Üsküp’e Yakup Hoca’nın vefatı için taziyeye gideceğiz.
Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’.
Taksiciler yapıştı. Hayır dedim. Biri inat etti. Araba gelecek desem de aldırmıyordu.
İkindide camiye gittik. Çıkışta Muallimin müdürlüğünü yaptığı okulu gezdim. Beşyüz öğrencileri varmış.
Hastahanedeki hasta ve yakınlarının hemen tamamı Afganlıydı. İsmail, Hanif’i aramıştı.
Vakit geç oluyordu. Taş pazarına gidecektik. Recep ve Halit acil alışveriş yapıp geri dönecekti...
Geriye 300 battaniye vereceğimiz kalmıştı. Depoya gelen battaniyelerden 180’ini yükleyip götürdük...
Çadırların dikiş yerlerinden su damlamaya başladı. Battaniyenin baş tarafı sırıl sıklam olmuştu...
Sabah namazında hava daha soğuktu. Namazı kılıp yataktaki sıcaklığımızın içine yeniden gömüldük...
Pakistan elektrik kurumu elemanları geldi. Huzeyfe’nin yerleştirdiği ana panodan kampa yeni hat çekmeye başladılar...
Akşam saat 19, İstanbul-Karaçi uçağı için havaalanındayız...
Afganistan’ın işgal gücü, seçimlerde hile olduğunu ısbatladı ve seçimler ikinci tura kaldı. Bu seçimlerde de hile var diye yazmadım.
Hayır, ABD Afganistan’da bir kurnazlık oyunu sergiliyor. Evet, çatışmalar var, kayıplar var...
Alman ve İsrail kabinesi ikinci ortak toplantısını Berlin'de yaptı. Birincisini Kudüs'te yapmıştı...
So wie ich daran glaube, dass der Angriff auf die Twintowers am 11. September 2001...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inandığım gibi...
2006 'nın Kasım ayında Kabil'deydim...
ABD-Ingiliz Orta Şark Kumpanyası bütün dünyayı parmağına taktı oynatıyor...
Çanakkale savaşı, sonradan ortaya çıkan sonucuyla Osmanlı devletinin bittiği savaştır.
İktidardasın Tom Amca. ABD başkanlığın kutlu olsun.
Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Thedor HERZL, Sultan Abdülhamid'in huzurundadır.
1979'un 27 Aralık gecesi SSCB'nin kızıl ordusu, Afganistan'a girmişti. Görkemli, techizatlı, dünyayı korkudan titreten kızılordu ...
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden her renkten , her dilden , her ırktan Müminlerin aşkla, vecdle...
Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda.
GÜRCİSTAN: 69.700 km. kare yüzölçüme, beş milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin...
Yılmaz ÖZTUNA: “Türkiye Gazetesi” nasıl bir gazete? sorusunun cevabını vermek çok zordur...
Ankara kökenli bir kitap “Şu Çılgın Türkler”.
Yedi güzel adamın dalından bir yaprak daha düştü toprağa
Bu yazıyı tasarlarken Pakistan’ın başında dolaşan sosyal ve siyasal desiseleri düşününce PAK-İSTAN hayalini kuran...
19 Temmuzda 23 Güney Koreli Güney Afganistan'da, Taliban tarafından tutuklanmıştı.
Time dergisi başörtülü İHH gönüllüsü Mine KARAKAŞ'ın resmini kapağına basarak "Türkiye'nin ikilemi" başlığıyla vermiş.
Kabil’e kar inmemiş fakat soğuk inmiş, yağan yağmurdan her taraf çamur içinde.
16 Aralık 2006’da MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) kuruluşunun yeniden ilan edildiğini gazetelerden okuduk. CHP’li Yüksel Çengel, 46. dönem MTTB Genel Başkanı. Milliyetçi Rasim Cinisli 47. dönem MTTB Genel Başkanı. İsmail Kahraman 48. dönem genel...
Bugün Terörizmin tarifi ABD’nin keyfine ve uzmanlık alanına bırakıldı.
Yeni gün için programimizi yapmistik...
Sabah namazini kildik, yeni gün için bize gösterilen çadirda istirahate çekildik...
AZAD Keşmir, Jammu ve Makbuza Keşmir denilen 222,236 km2 lik yüzölçüme sahip...
ABD günden güne kaybeden bir ülke. ABD´ye duyulan nefretin ölcüsü yoktur.
21 Aralk perşembe sabahı haberlerinde; hazar denizinin doğu yakasına düşen bir batı Orta Asya devleti olan Türkmenistan Devlet baskani ya da Türkmenistan Diktatörü S.Murat Türkmenbaşının öldüğü haberini duydum
Bir önceki gece paralı askerlerle çatışmadan dönmüştük. Kaybettiğimiz grubu bulabilmek için yorgunluğun üstüne ...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inan...
Müslümanlarin kendi hayatlarini iyilestirici her türlü isteklerinde elde ettikleri her türlü basarinin karsisina ezici ve yikici bir biçimde dikildigini görüyoruz.
Az tirajlı bir gazetede küçük bir iç sayfa haberine göre Afganistan’ın güneyinde...