Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Havaalanına tekrar geldiğimizde fırtına çıkmıştı. Göz gözü görmüyordu. Fırtınanın dinip dinmeyeceğini düşünüp ölçüyorum. Her şey Allah’tandı. Yarım saat önce hava çok güzeldi. Şimdi fırtına çıkmıştı. Uçağın kalkmaması gibi bir endişeye kapılmıştık. Yağmur başladı. Yağış altında uçağa doğru koşuyoruz. Arka kapısından bindik. Koltukları sökülmüş kargo taşımacılığında kullanılıyor. Önde ve arkadaki koltuklar duruyor. Toplam 20 kişilik koltuk var. Havalandık. Torgar’ın üzerindeyiz. Sorhat solumuzda, Lağman sağımızda. Açık havada yüksekten uçmayan uçakla her yer açıkça seçiliyor. Kabil’e iniyoruz.
Mescidi Pali Hışti; Etrafı hep yıkılmış ve Dostum’un adamları ‘Kasabarca Bayı Sorh’dan vurmuş.
Mescidi du Şemşire – Timurşah’ın kabri.
22 Mayıs; Otel International’e yerleştim. Beni dolaştıracak olan İsa saat 9:30’da gitti. Bu arada kafamı yıkadım. Kirli çamaşırlarımı, kirli gömleğimi soğuk su ile yıkayıp astım ve uzandım. Saat 13:00’de aşağı indim. Gelen giden olmadı. 15:30’da dışarı çıktım. Otelin batı tarafında doğu kadar büyük bir Kabil daha vardı. Yola indim. Buranın adı Bağıbala imiş. Onu bir kenara not edip otobüse bindim. 1000 Afgani verdim. Son durak 150 Afganiymiş. Otobüsten inince birkaç resim çekip bir mengü suyu içtim. Sağımda kümbete benzer bir yer var. Solda da güzel bir minare görünüyor. Sola yürüdüm. Köprünün üzerinden Kabil Suyu’nu da alarak, Mescidi Şemşire olduğunu öğrendiğim caminin resmini çektim.
Yürüyorum ve her yer yıkılmış. Yer yer yanmış. Bir ihtiyara selam verip durduruyorum. Buraların ne zaman yıkıldığını soruyorum. İki üç yıl oldu diyor. Kabil’in fethinden sonra mı diyorum. Evet diyor. Camiye ulaştım. Karşı tarafa geçip resimleyeceğim iyi bir nokta arıyorum. Yıkıntılar arasında yürüyorum. Yolda terkedilmiş bir tank var. Caminin resmini çekiyorum. Önüne gelip güneye doğru yürüdüm. Sağlam kalan dükkan kepenkleri kevgire dönmüş. Filmlere acıdığım için daha fazla çekmiyorum. Teybi çıkarıp konuşmaya başladım.
Yanından geçtiğim bir genç arkamdan seslendi. Merak etmiş. Tanıştık. Çaya davet etti. İki gencin arasına oturdum.
- Buralar ne zaman tahrip oldu?
- Buraları Reşit Dostum vurdu.
Fikirlerini soruyorum. Kabil’in etrafının temizlendiğini, Afganistan’ın yavaş yavaş sakinliğe doğru gittiğini, Meydan şehrin etrafındaki tepelerin alındığını, şehrin de alınacağını söylediler. Yanında oturduğumuz cami Mescidi Puli Hışti imiş. Çaydan sonra izin istedim. Birisi bana yol göstereceğini söyledi. Beraber kalktık. Mescitten sonraki bölge de karşı tepelerden saldıran Hizbi Vahdet’in adamları tarafından yakılıp yıkılmış. Dükkanlar kapalı. Fakat Taliban’dan sonra etraftaki taarruzun bitmesi üzerine kapalı dükkanların önünde tezgahta mal satışıyla canlanmış halde.
Afgan Timur Han’ın kabrine ulaşıyoruz. İçinde oturanların olduğu dışına yapılan kapılardan belli. Uzaktan bir resmini alıyorum. Kabil suyundan karşıya geçiyoruz. Arabaya bineceğim yere gelince yol arkadaşımdan izin istiyorum. ‘Evim yakın, gel benim misafirim ol!’ diyor. Teşekkür ederek ayrılıyorum.
Bir ekmek 200 Afgani. Yevmiye ise 5000 Afganiymiş. Gulbeddin’in meydana ulaşamadığı, fakat adamlarının Taliban’a yardım ettiğini halktan konuştuklarım söylüyor.
Kabil’de elektrik yok. Elektrik veren barajdaki üniteleri Hikmetyar’ın adamları vurmuşlar. Gündüz yakılıp yıkılan şehri gören Kabilliler gece karanlık basınca yıkıntıları görmüyorlar. Fakat her yerin karanlığa bürünmesiyle Ali Mezari’yi, Reşit Dostum’u ve Gulbeddin Hikmetyar’ı tekrar hatırlıyorlar.
Merkezi devletin oturmaya başlayan ağırlığı hissediliyor. Bunu Encinir Miraceddin’le diğerlerinin Peştunca konuşmalarından anlıyorum. ‘Devletin askeri gücü artık Mesud’un elinde. Tanklar, toplar, helikopterler, uçaklar, ekonomik imkanlar, piyasada dönen paralar.’ diyorlardı. Ve burada artık kabullenilen bir burukluk da hissediyordum. Saat 6’da otele döndüm. Akşam namazı için aşağı indim. İsa da içeri girdi. Görüşme programlarının henüz olmadığını, çok misafir geldiği için de sıkışıklığını anlattı. Lobide otururken Pakistan’dan, Almanya’dan gelenler olduğunu işitiyorum.
O sırada yan tarafa Tacik külahlı iki kişi geldi. Yemeğe alındığımızda bunların toplantı için gelen Tacik Nehzati’nin elemanları olduğunu öğrendim. Tanıştırılıyoruz. Taciki Nehzati’nin ‘Mesuliyeti Nizami’nin başkanı Muhammed Rasul Veledi Abdusselam. Komitei Siyasi’nin başkanı Abdulgaffar Veledi Burhan.
Yemekten sonra onlarla sohbet ediyorum. Lobi kalabalık olduğundan onları odaya davet ediyorum. Abdulgaffar odasına uğrayıp geleceğini söylüyor. Muhammed Rasul’le oturup sohbete başlıyoruz. Abdulgaffar da geliyor. Gece saat 10:30’da elektrik kesintisi başlayacağından saat 10:00’da sohbetimizi bitiriyoruz.
Sabah kahvaltısından önce lobide oturuyorum. Taciklerin arasındaki sakalsız ve bıyıksız bir kişi Hemadan’ın güzelliğini, karlı dağ kesiminde çok güzel kalacak yerlerin olduğunu, şehirde ne varsa orada da aynısının bulunduğunu söylüyor. Bu Tacikistan Demokrat Partisinin reisiymiş. Kahvaltıdan sonra Taciklerle oturuyoruz.
Akşam sarığın ucuna bir şey takılmış gibi sarığını yukarı çıkartan güneyli olduğunu tahmin ettiğim şahıs arkada, önünde daha havalı bir mollayla geçerken selam verdiler. Selamlarını aldık. Yanımıza geldiler. ‘Kimsiniz?’ dedi. Tacikiz cevabını alınca yer verdik. Yanıma oturdu. O sıra İsa geldi. Tacikleri ve beni tanıttı. Sohbet ilerleyince ben devreye girdim. Konuşmaya başladık.
Mevlana Muhammed Han Şirazi, Cemaati Ulemai Pakistan’ın Belucistan reisiymiş. Onunla sohbetten sonra Abdulgaffar, kendi reisi Seyyid Nurullah’la da iyi bir sohbet ettireceğini söyledi.
Saat 11:30’da otelden çıktım. Vezareti Sahtıman ve Şehri Sazinin adresini aldım. Halk otobüsüyle merkeze indim. Asıl gideceğim yeri sorabilecek eli yüzü düzgün birini aramaya başladım. Ve alışveriş yapan temiz giyimli, elinde çanta bulunan birine yaklaştım. Adresi ona gösterdim. Beş on dakika ileriden bu yerin arabalarının kalktığını ve ücretinin 50 Afgani olduğunu söyledi. Taksi ne kadara gider dedim. ‘Taksiye binme 4-5 bin Afgani alır. Otobüse bin!’ dedi. Selamlaşıp ayrıldık. Soran dağı aşmış hesabı, birkaç kere daha sorarak otobüsleri buldum ve birine bindim. Yine otobüste temiz giyimli yaşlıca birine adresi gösterdim. ‘Ben de o tarafta ineceğim.’ dedi. Bilet parasını sordum. ‘100 Afgani’ dedi. Kulağı delik bir iki kişi devreye girmek istediyse de o adam onları susturdu.
Şehrin bu kısmı dün gördüğüm yerlerden daha çok darbe almış. Bir ton elektrik direkleri, top ve kurşun darbeleriyle devrilmiş. Milli Otobüs garajından geçiyoruz. İçerdeki yüzlerce araç kurşunlarla param parça olmuş. Bazı demir kapılar, treyler yükleyicileri kurşunlarla kevgire dönmüş. Adam da, ‘Buralar hep dahili cengte yakılıp yıkıldı.’ diyor. Şu anda gördüğüm yıkıntılar ve kurşun deliklerini kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Adam inerken benim gelecek durakta inmemi söyledi.
Bina ve şehir yapma bakanlığı da bir antik çağ kalıntısı gibiydi. Bahçeye girdim. Bakan yardımcısını sordum. Arka taraftaymış. Adının Abdullatif Murat olduğunu öğrendiğim yetkilinin arabasıyla arkaya geçtik.
Kerimcan evine gitmişti. ‘Ben götüreyim.’ diyen Murat’la eve gittik. Fakat yeni bir evlilik yapan Kerimcan, yeni evindeymiş ve Cumartesi günü gelecekmiş. Bir yazı yazdırarak bıraktım. Murat istediğim yere bırakacağını söyledi. ‘Merkeze bırak!’ dedim. Otobüse bineceğim yere gelmiştim. Biraz önce gittiğim Mekruyanı Kune’nin resimlerini çekmek için tekrar otobüslerin kalktığı yere gittim. Biletçi 100 Afganiyi almadı. 150 Afgani verdik. Anlaşıldı, otobüsler serbest piyasa ekonomisini işletip istedikleri zammı yapıyorlardı. Bakanlığın önünde tekrar indim. Önce karşıdaki resmi binaları çektim. Nehirden karşıya geçerken borudan köprü korkuluklarının kurşunlarla delik deşik olması, desimetrekareye kaç kurşun geldiğinin ısbatıydı.
Şehrin bu bölümünün yıkıcısı Hikmetyar’dı. Bir mescide geliyorum. Bosna-Hersek resimlerinde kurşunlanan minareler görüyorduk. Mescidin beton minaresinde top ve kurşun izleri, kubbe kurşundan delik deşik olmuş ve cami de savaştan nasibini almış. Bu kadar yıkımı insanın aklı almıyor. Veya bu kadar yıkımı yapan kurşunlamanın, bombalamanın suyu nerden gelmişti? Kabil şu anda barbarlığın, yıkıcılığın açık hava müzesiydi. Atom savaşından çıkmış gibi. Eğer Kabil’deki yönetim bunları dünyaya gösterse, içeride biten Hikmetyar ve diğerlerinin dışarıda da savunucusu kalmazdı. Akşam otelde Mevlevi Şirazi’yle karşılaştığımızda, ‘Kabil harabeye dönmüş.’ diyordu, bozuk bir moralle.
Kabil tv’si de her akşam yarım saate varan, yıkılan Kabil üzerine propaganda programı düzenliyordu.
Taliban’ın çıkışıyla bazı kişiler Hikmetyar’ın yanına gidip, ‘Bu bir fırsat, Taliban’la anlaş! Mesut’u altedebilirsin.’ diyordu. Hikmetyar, ‘Böyle yaparsam, Hikmetyar Peştunculuk yapıyor diyerek yaptıkları propagandaya dayanak noktası kazandırmış olurum. Taliban için de böyle söylentiler var. Bu Afganistan’da ırkçılık savaşı çıkartır.’ diyordu.
Taliban temsilcileri Surubi’ye gelerek Hikmetyar’la görüşürler. Hikmetyar, ‘14 yıllık Cihad’da yoksunuz, yüzünüz belli değil. Şu anda savaştığım Mesut 14 yıldır ortada. Evet ben Reşit Dostum’la el sıkıştım. O da malum Meli Şahların reisiydi. Onunla el sıkışırken, kuzey güney ayrımının önüne geçmeyi düşündüm. Ali Mezari’yle de el sıkıştım. Şia-Sünni çatışmasını önlemekti gayem ve onlar da 14 yıldır ortadaydı. Fakat siz ortada yoktunuz ve birden çıktınız. Siz kimsiniz? Onun için de size el vermiyorum’.
Tahran’ın Güney Otobüs terminaline gideceğim.
Aradan otuz sene geçmişti; onu unutmamıştım. Kaybolup gitmişti.
Gürcistan: 69 bin 700 km kare yüzölçümüne ve 5 milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin,...
Evet, İran devrimiyle hızlanan bir süreç var.
Sonradan kendisi de bir alçağın en az on kurşununa hedef olan Hayati ÜSTÜN, İstanbul'dan telefon ediyor.
İhtiyar delikanlı: Yaşlanan bedenine karşın, yaşlanmayan gözlerinden yiğitlik kıvılcımları saçan Ferman ağabey
Hep zaafiyet içinde yüzmeyi nasip ediyor.
Gecikiyor dostların kalbine.....
Akşam namazından sonra beş araçla programın yapılacağı Kumanova'nın banliyösündeki Likova'ya doğru yola çıktık.
Makedon hükümeti, batıdaki dağın ucuna 70 metre yüksekliğinde bir haç dikmiş.
Makedonyalı Müslümanlar 2005 yılını bitirirken Osmanlı ulemasının son temsilcisi İdris İdrisi Hoca Efendiyi kaybetti.
Reyyan'la beraber otobüsle Recklinghausen'e gittik. Oradan 11'de ICE'ye bindik.
Akşam Ahmet gelip aldı. Sonra eşi, oğlu Musab ve kızı Halenur'u da alıp Bochum'a gittik.
Akşam Ahmet gelip aldı, ailece ona başsağlığına gittik. Yan komşu Karslı inşaatçı da geldi. Sivas iki yıllık mezunuymuş.
Saat 12'de Musab geldi. Emine hanım Bilefeld'e gidecekmiş. 'Almaya gelmesinler, seni giderken biz bırakalım.' dedim.
Faik'in börekçi dükkanı varmış, oraya gidiyoruz. Hüsameddin'e telefon ettik. Bir saat önce eve gelmiş.
Priştina, 200 bin nufuslu bir şehir. Onüç cami var. İmam-Hatib okulu, İlahiyat Fakültesi dört senedir eğitim hizmeti veriyor.
Gayrimüslimlerin anlattığına karşılık üzerine gitmeliyiz. Teknolojinin ve iletişimin hızlandığı bu zamanda bu fırsatları iyi değerlendirip
İçerdeki bilgisayarlar okulun, orada yer olmadığı için burada duruyor.
Cahiliye dönemi ittifakları, zalim de olsa, mazlum da olsa, saldırgan da olsa, saldırıya uğrayan da olsa
Taklit, 'öteki'ni kalıp yargılarla anlamanın bir biçimidir. Taklit, sömürgeci iktidarın ve bilginin anlaşılması en zor
Bizler bugün bu salonda bir kader buluşmasında biraradayız.
İsrail'in ve dünya siyonizminin desteği ortadayken İslam dünyasının ilgisi sadece toplantılar, tel'inler bazında kalmamalı.
Siyonistlerin göz yumulan bir biçimde bazan Lübnan'a, bazan Gazze'ye saldırısının şaşırtmaca bir amacı vardır...
Berlin'e doğru hızla giden taksinin camına başımı dayamış, engin yeşillikleri seyrederken kendime sorduğum bir soru
Heredot'tan Pliny'e, Aziz Augustine'den Kolomb'a, açıkçası bütün Avrupa'dan bugünkü ABD'ye kadar...
Bugün burada kitaplardan derlenen bilgiler aktarılmayacak.
Bir dizgici anısı dinlemiştim. Daha çok okumak için bir yayınevine giriyor, okuyor, okuyor.
Arazideki ekiplerin hepsini topladık. Gori köyünden dağlara doğru giden yol üzerine, dükkanların alt tarafına üç çadır kuruldu.
Hareket: Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim. Vücutu oynatma, kıpırdatma veya kımıldatma.
Dünyada başka yerlere yerleştirilen milyonlarca mülteci varken Filistinlilerin bunu anlamayıp...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid Han'ın huzurundadır.
Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu.
Yemek yer misin, Muhammed? - Hayır, ağabey. Zahedan'a ne zaman varırız?....
Tahran'ın Güney Otobüs Terminaline gideceğim. Meydan-ı İmam Humeyni'yi batı yönünden Tophane tarafına koşar adım geçtim.
İran devrim kitabını iyi okursak, iki şey dağ gibi dikilir karşımıza:
Yirminci yüzyıl itibariyle petrol ve doğalgaz zengini bir ülke...
Peygamberler hata yapınca uyarılmışlardı. İnsanlar ise emredildikleri ve nehyedildiklerini bilirlerse...
Kararını vermişti, gidecekti. Önce İsmail'in evine gidip taziye ziyareti yapacaktı. Yapabilecek miydi?
Afganistan halkının İslam'a bağlılığı ve İslami endişeleri tartışma kabul etmez bir gerçek.
İslam yaşadığımız zamanda dünyanın en faal gücüdür. Yirminci yy.ın zarları Müslümanlar üzerine atıldı.
Biz bu akşam burada hayatlarını, insanlık tarihi boyunca bir kere yaşanan insan hayatını Allah...
İHH, Afganistan'da yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Bu seneki Kurbanda bir ekip daha ilave edildi
1552, Rus Çarı zalim İvan'ın Kazan Hanlığını yakıp yıktığı tarihtir. Bu günün anısına da Kızıl Meydan'daki St. ...
Bir kenara oturup ekmek yanına birer meyve suyu içtik. Sonra 83 numara geldi.
Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış...
Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır.
Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin...
24 Mayıs 1995, saat 15:10’da Afganistan Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani ile görüşmeye alındım
Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Kabil’i seyrediyorum. İşte merkezi şehir önümde uzanıyor. Bütün güzelliğiyle demeli miyim bilmiyorum.
1991 yılında Sovyetler dağılınca bütün bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Cümbüş’te üç kuvvet vardı: 1- Cihadiler; dışarıyla alakası yok. 2- Pehlivanlar; (milisler) eski Necib’in...
Pazar; Erzurum garajı eski yerine yeniden yapılmış. Selami’yi tekrar aradım. Necmeddin’le geldiler.
Gece saat 03:30’da uyandım. Ezan okunuyordu. Namazı kıldım, uyuyamıyorum.
İstanbul’dan karayoluyla yola çıktığınızda, dört bin üç yüz km. sonra çöllerle kaplı Belucistan’a ulaşırsınız...
İran’ın güneydoğusuna, Afganistan’ın güneybatısına ve Pakistan’ın batısına düşen, 2,5 milyonu İran’da...
Gönlümde bir kıymet dairem var. Bunu açıklamalı mıydım? Evet bunu açıklamalıyım ki, anlatacağım anlamlansın diyorum...
Bırak git meydanları,Vur beni!
Saat 12’de İHH’dan minibüsle havaalanına çıktık. Üsküp’e Yakup Hoca’nın vefatı için taziyeye gideceğiz.
Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’.
Taksiciler yapıştı. Hayır dedim. Biri inat etti. Araba gelecek desem de aldırmıyordu.
İkindide camiye gittik. Çıkışta Muallimin müdürlüğünü yaptığı okulu gezdim. Beşyüz öğrencileri varmış.
Hastahanedeki hasta ve yakınlarının hemen tamamı Afganlıydı. İsmail, Hanif’i aramıştı.
Vakit geç oluyordu. Taş pazarına gidecektik. Recep ve Halit acil alışveriş yapıp geri dönecekti...
Geriye 300 battaniye vereceğimiz kalmıştı. Depoya gelen battaniyelerden 180’ini yükleyip götürdük...
Çadırların dikiş yerlerinden su damlamaya başladı. Battaniyenin baş tarafı sırıl sıklam olmuştu...
Sabah namazında hava daha soğuktu. Namazı kılıp yataktaki sıcaklığımızın içine yeniden gömüldük...
Pakistan elektrik kurumu elemanları geldi. Huzeyfe’nin yerleştirdiği ana panodan kampa yeni hat çekmeye başladılar...
Akşam saat 19, İstanbul-Karaçi uçağı için havaalanındayız...
Afganistan’ın işgal gücü, seçimlerde hile olduğunu ısbatladı ve seçimler ikinci tura kaldı. Bu seçimlerde de hile var diye yazmadım.
Hayır, ABD Afganistan’da bir kurnazlık oyunu sergiliyor. Evet, çatışmalar var, kayıplar var...
Alman ve İsrail kabinesi ikinci ortak toplantısını Berlin'de yaptı. Birincisini Kudüs'te yapmıştı...
So wie ich daran glaube, dass der Angriff auf die Twintowers am 11. September 2001...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inandığım gibi...
2006 'nın Kasım ayında Kabil'deydim...
ABD-Ingiliz Orta Şark Kumpanyası bütün dünyayı parmağına taktı oynatıyor...
Çanakkale savaşı, sonradan ortaya çıkan sonucuyla Osmanlı devletinin bittiği savaştır.
İktidardasın Tom Amca. ABD başkanlığın kutlu olsun.
Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Thedor HERZL, Sultan Abdülhamid'in huzurundadır.
1979'un 27 Aralık gecesi SSCB'nin kızıl ordusu, Afganistan'a girmişti. Görkemli, techizatlı, dünyayı korkudan titreten kızılordu ...
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden her renkten , her dilden , her ırktan Müminlerin aşkla, vecdle...
Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda.
GÜRCİSTAN: 69.700 km. kare yüzölçüme, beş milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin...
Yılmaz ÖZTUNA: “Türkiye Gazetesi” nasıl bir gazete? sorusunun cevabını vermek çok zordur...
Ankara kökenli bir kitap “Şu Çılgın Türkler”.
Yedi güzel adamın dalından bir yaprak daha düştü toprağa
Bu yazıyı tasarlarken Pakistan’ın başında dolaşan sosyal ve siyasal desiseleri düşününce PAK-İSTAN hayalini kuran...
19 Temmuzda 23 Güney Koreli Güney Afganistan'da, Taliban tarafından tutuklanmıştı.
Time dergisi başörtülü İHH gönüllüsü Mine KARAKAŞ'ın resmini kapağına basarak "Türkiye'nin ikilemi" başlığıyla vermiş.
Kabil’e kar inmemiş fakat soğuk inmiş, yağan yağmurdan her taraf çamur içinde.
16 Aralık 2006’da MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) kuruluşunun yeniden ilan edildiğini gazetelerden okuduk. CHP’li Yüksel Çengel, 46. dönem MTTB Genel Başkanı. Milliyetçi Rasim Cinisli 47. dönem MTTB Genel Başkanı. İsmail Kahraman 48. dönem genel...
Bugün Terörizmin tarifi ABD’nin keyfine ve uzmanlık alanına bırakıldı.
Yeni gün için programimizi yapmistik...
Sabah namazini kildik, yeni gün için bize gösterilen çadirda istirahate çekildik...
AZAD Keşmir, Jammu ve Makbuza Keşmir denilen 222,236 km2 lik yüzölçüme sahip...
ABD günden güne kaybeden bir ülke. ABD´ye duyulan nefretin ölcüsü yoktur.
21 Aralk perşembe sabahı haberlerinde; hazar denizinin doğu yakasına düşen bir batı Orta Asya devleti olan Türkmenistan Devlet baskani ya da Türkmenistan Diktatörü S.Murat Türkmenbaşının öldüğü haberini duydum
Bir önceki gece paralı askerlerle çatışmadan dönmüştük. Kaybettiğimiz grubu bulabilmek için yorgunluğun üstüne ...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inan...
Müslümanlarin kendi hayatlarini iyilestirici her türlü isteklerinde elde ettikleri her türlü basarinin karsisina ezici ve yikici bir biçimde dikildigini görüyoruz.
Az tirajlı bir gazetede küçük bir iç sayfa haberine göre Afganistan’ın güneyinde...