Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’. Halit, Yaşar, Mustafa, Mecir ve yardımcısı kamyonetimize doluştuk. Şehir merkezine girmeden ayrılan sağ yola saptık. Dava’nın yerinden yukarı sağdaki vadiye döndük. Muzafferabad’ın kuzey yamaçlarına doğru aracımız adeta tırmanıyordu. Döne döne yükseliyorduk. Yola yukarı kadınlar ve adamlar yürüyordu. Bu yükseklikte de yer yer çadır öbekleri vardı.
Aracımızla genişçe bir yerden üç beş manevradan sonra geri döndük. Biraz önce geldiğimiz yoldan aracın ancak geri dönerek çıkabildiği bir sapağa girdik. Ürperten bir çıkışa geçtik. Şehir şimdi kuş bakışı solumuzda kalmıştı. Bir müddet sonra arabadan indik, yola yürüyerek devam ettik. Bu yükseklikte evler vardı ve yıkılmışlardı. Kadınlar açıktaki ocaklarda yemek yapmakla uğraşıyordu. İlerideki sağlam bir dam üzerinde insan kalabalığı vardı. Biz de oraya vardık. Karşıladılar. Herkesle musafaha yaptık. Mustafa’ya kısa bir aşır okumasını söyledim. ‘Yasin’i okuyayım mı?’ dedi. ‘Çok olur, birinci sayfasını oku! Kısa bir dua yapalım.’ Oturduğumuz anda genç bir molla birkaç ayet okuyup uzun bir dua yaptı. Aminden sonra gelen sütlü çayı içtik. Mustafa da Yasin’i okudu. Biraz önce dua yapmış olan genç molla kısa ve duygusal bir dua daha yaptı. Vakit gecikiyordu. Vedalaşıp ayrıldık.
Muzafferabad ayaklarımızın altındaydı. Buradan şehrin umumi görüntülerini çektim. Geldiğimiz biçimde inişe aşağıya yöneldik. Akşam dönen araçlarla karşılaşıyorduk. Akşam yemeği için yine çarşıya indik. Elektrikler kesikti. Aynı yere gittik. Servisçi çocuğa Yaşar 1000 Rupi yardım verdi. Dönüşte Mutayyib’e uğradık.
Sirinagar yolunda tuğla imalatçıları varmış, oraya gittik. Aradığımız yoktu. Dönüşte iyi bir noktaya İHH alameti ve Türk bayrağı astık. Şehrin merkezinde akşam belirlediğimiz bir noktaya da bayrak astık. Bu kadar afiş ve yazı kirliliğinde hilal ve yıldızlı albayrak dalgalanmalıydı.
Araçlardan biri doktorları almaya gönderilmişti. Dört erkek, iki bayan doktor geldi. Onlara çay ikram ettik. İhsan bayanları çadır kente gezmeye götürdü. Biz erkeklerle birlikte Gori’ye doğru iki araçla yola çıktık. Doktorlar yarın İslamabad’dan İstanbul’a uçağa binecekmiş. Birinin akşam beşte nöbet devralması gerekiyormuş. Yol yıkıntılarını, nehir uçurumlarını ve trafik yoğunluğunu gördükçe hayretleri büyüyordu.
Onlara faaliyetler, taramalar hakkında bilgi veriyor, arada bir aracı durdurup iniyorduk. Abulcabbar’ın arabası yolun kenarında kamptan elemanlarca kum dolduruluyordu. Onlar bizi görünce el sallayıp selam verdiler. Biz de durup kolay gelsin dedik. Gori merkezden yukarı tırmanışa geçtik. Yukarı Gori’de yardım dağıttığımız noktada durduk, köyde kısa bir tur attık.
O sırada Mutayyib’in gençlerine rastladık. Yeni noktaya yürüyerek çıkıyorlarmış, onları araçlara aldık. Dağa doğru tırmanmaya başladık. Kariya’nın hemen altında, yarım kalmış betonarme bir binaya taşınmışlar. Babaci yoktu, fakat Şemşir, Kamran, Cemil ve Dr. Muhammed oradaydı. Diğer gençler de vardı. Türkiye’den getirdiğim kalekim yeleğimi Kamran’a hediye ettim. Bir bavul kazak getirmiştik. Doktorlar da fazla eşyalarını dağıtmamız için bana verdiler. Onların içinden uygun olan kaban, kazak gibi üstleri ve buradaki diğer tüm üstleri ince giyimli iki gence verdim. Güzel bir dağ botunu da Cemil’e hediye ettim.
Ahçı ihtiyar yemek yapıyordu. Midemin bozulduğunu hissediyordum. Hemen bir ibrik su kapıp araziye koştum.
Halit’ler Diyarbakırlı doktorun gösterdiği buraya has çok keskin kokulu kekik toplamaya gittiler. Getirdiğim bayrağı da bir çam ağacına astılar. İkindi namazını evin beton çatısında kıldık. Doktorlarla Yaşar’ı geri gönderdik. Biz son veda için Babaci’yi beklemeye başladık. Akşam namazı vakti geldiler.
Namazı kıldık ve ben ‘Bu son görüşmemiz. Bu akşam ya da yarın sabah İslamabad’a gideceğiz. Oradan da birkaç gün sonra İstanbul’a geçeceğiz.’ dedim. Ortalık buz gibi olmuştu. Tanıştığımız şu yirmi gün, sanki 20 yıllık bir dostluk bağı oluşturmuştu. Halbuki dillerimizi bilmediğimiz için doğru dürüst anlaşamıyorduk bile. Onun için de bugün Davut’u yanımızda getirmiştik. Doktor kızlara dağlarda dağıtmaları için 280 bin Rupiyi, diğer doktor arkadaşların verdiği 116 bin Rupiyi de buradaki çalışanların giderleri için Babaci’ye teslim ettim. Yemek ısrarlarını geri çevirip birer bardak çay içtik.
Kararan havada dramatik, hüzünle yaşaran gözlerle vedalaştık. Çok zor bir vedalaşmaydı bu. Yirmiüç sene önce Celalabad’da encinir Abdulhadi ve gruptaki gençlerden ayrılırken de bu kadar sevgi dolu, hüzün dolu bir veda yapmıştım. Özellikle Babaci ile uzun süre sarıldık.
Kampa geldiğimizde saat 06:30’du. İhsan ‘Bu akşam gidiyoruz.’ dedi.
Ben ‘ Arkadaşlar İslamabad’da bizi bekleyen yok. Yatalım, sabah kentle vedalaşıp öyle gidelim.’ dedim.
İhsan: - Olmaz! Biz bu akşam gideceğiz.
Yaşar’a Mutayyib’in başkanı gelmiş, saat 20:30’da buraya ziyarete geleceğini söylemiş. İhsan gitmekte kararlıydı, neredeyse tepiniyordu. Ben ‘O zaman adamlar gelmeden biz gidip vedalaşalım, sonra yola çıkarız.’ dedim. İhsan ‘Geç kalırız, gidip gelmezsiniz.’ dedi. Bunun üzerine ben de ‘Tamam siz gidin! Ben Halit’le kalırım, sabah yolcu minibüsüyle geliriz.’ dedim.
Vahid’in arabasıyla yola çıktık. Mutayyib’e döndüğümüz yerde onlara rastladık. Bize geliyorlarmış. Ben onların aracına geçtim. Hep beraber çadır kente döndük. Ben henüz çantamı hazırlamamıştım. Sohbetin koyulaştığı bir anda dışarı çıktım, çantamı alelacele hazırladım. Battaniyeleri topladım. Birşey unutmamak için tekrar tekrar düşündüm. Yüzü soyulmaya başlayan ayakkabılarımı bıraktım. Spor ayakkabı giydim.
Mutayyib’in elemanlarıyla beraber ayaklandık. Valizlerimizi minibüsün üzerindeki bagaj kısmına yerleştirdik. ‘Hamza! Masayı son defa süpürelim. Bulaşıkları da alelacele sudan geçirelim! Bizden hiçkimse kalmıyor, burayı hiçkimse toplamaz. Ardımızdan laf söyleyecek pozisyonda kalmasın.’ dedim. Çöpleri son defa döktük. Onbeş gündür çıkartmadığım iç fanilamla muşambasını güzelce sildim. Bardakları sudan geçirdik. Millet minibüse yerleşirken mutfağımızı da toparlanmış halde bıraktık.
Mecir’le, Vahid’le, kamp bekçimizle son defa ‘Allah hafız’ yaptık. Aracın ön koltuğuna oturdum. Fakat bu 25 gün beni buraya alıştırmıştı. Ve günler göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. İhsan! Neydi acelen? Gece kalsaydık yarınımız da olurdu. Halbuki yarın Peşaver’de olacaktık. Saat 20:30’du ve gece geldiğim Muzafferabad’ı yine zifiri karanlıkta geride bırakıyordum.
Meri’den Pakistan’a doğru inişe geçtiğimizde şöforumuz mola verdi. Saat yarımda İHH’ya vardık. Misafirhaneye kadar minibüsle gittik. İkişer kişi odalara pay olduk. Kafamı yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Sabah 09:00’da İHH’ya gittik, kahvaltımızı yaptık.
Karaçi - Muzafferabad - Aralık 2005
Tahran’ın Güney Otobüs terminaline gideceğim.
Aradan otuz sene geçmişti; onu unutmamıştım. Kaybolup gitmişti.
Gürcistan: 69 bin 700 km kare yüzölçümüne ve 5 milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin,...
Evet, İran devrimiyle hızlanan bir süreç var.
Sonradan kendisi de bir alçağın en az on kurşununa hedef olan Hayati ÜSTÜN, İstanbul'dan telefon ediyor.
İhtiyar delikanlı: Yaşlanan bedenine karşın, yaşlanmayan gözlerinden yiğitlik kıvılcımları saçan Ferman ağabey
Hep zaafiyet içinde yüzmeyi nasip ediyor.
Gecikiyor dostların kalbine.....
Akşam namazından sonra beş araçla programın yapılacağı Kumanova'nın banliyösündeki Likova'ya doğru yola çıktık.
Makedon hükümeti, batıdaki dağın ucuna 70 metre yüksekliğinde bir haç dikmiş.
Makedonyalı Müslümanlar 2005 yılını bitirirken Osmanlı ulemasının son temsilcisi İdris İdrisi Hoca Efendiyi kaybetti.
Reyyan'la beraber otobüsle Recklinghausen'e gittik. Oradan 11'de ICE'ye bindik.
Akşam Ahmet gelip aldı. Sonra eşi, oğlu Musab ve kızı Halenur'u da alıp Bochum'a gittik.
Akşam Ahmet gelip aldı, ailece ona başsağlığına gittik. Yan komşu Karslı inşaatçı da geldi. Sivas iki yıllık mezunuymuş.
Saat 12'de Musab geldi. Emine hanım Bilefeld'e gidecekmiş. 'Almaya gelmesinler, seni giderken biz bırakalım.' dedim.
Faik'in börekçi dükkanı varmış, oraya gidiyoruz. Hüsameddin'e telefon ettik. Bir saat önce eve gelmiş.
Priştina, 200 bin nufuslu bir şehir. Onüç cami var. İmam-Hatib okulu, İlahiyat Fakültesi dört senedir eğitim hizmeti veriyor.
Gayrimüslimlerin anlattığına karşılık üzerine gitmeliyiz. Teknolojinin ve iletişimin hızlandığı bu zamanda bu fırsatları iyi değerlendirip
İçerdeki bilgisayarlar okulun, orada yer olmadığı için burada duruyor.
Cahiliye dönemi ittifakları, zalim de olsa, mazlum da olsa, saldırgan da olsa, saldırıya uğrayan da olsa
Taklit, 'öteki'ni kalıp yargılarla anlamanın bir biçimidir. Taklit, sömürgeci iktidarın ve bilginin anlaşılması en zor
Bizler bugün bu salonda bir kader buluşmasında biraradayız.
İsrail'in ve dünya siyonizminin desteği ortadayken İslam dünyasının ilgisi sadece toplantılar, tel'inler bazında kalmamalı.
Siyonistlerin göz yumulan bir biçimde bazan Lübnan'a, bazan Gazze'ye saldırısının şaşırtmaca bir amacı vardır...
Berlin'e doğru hızla giden taksinin camına başımı dayamış, engin yeşillikleri seyrederken kendime sorduğum bir soru
Heredot'tan Pliny'e, Aziz Augustine'den Kolomb'a, açıkçası bütün Avrupa'dan bugünkü ABD'ye kadar...
Bugün burada kitaplardan derlenen bilgiler aktarılmayacak.
Bir dizgici anısı dinlemiştim. Daha çok okumak için bir yayınevine giriyor, okuyor, okuyor.
Arazideki ekiplerin hepsini topladık. Gori köyünden dağlara doğru giden yol üzerine, dükkanların alt tarafına üç çadır kuruldu.
Hareket: Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim. Vücutu oynatma, kıpırdatma veya kımıldatma.
Dünyada başka yerlere yerleştirilen milyonlarca mülteci varken Filistinlilerin bunu anlamayıp...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid Han'ın huzurundadır.
Otelin lobisi aynı zamanda lokanta ve çayhaneydi. Pakistanlı önce tek kişilik odasını tuttu.
Yemek yer misin, Muhammed? - Hayır, ağabey. Zahedan'a ne zaman varırız?....
Tahran'ın Güney Otobüs Terminaline gideceğim. Meydan-ı İmam Humeyni'yi batı yönünden Tophane tarafına koşar adım geçtim.
İran devrim kitabını iyi okursak, iki şey dağ gibi dikilir karşımıza:
Yirminci yüzyıl itibariyle petrol ve doğalgaz zengini bir ülke...
Peygamberler hata yapınca uyarılmışlardı. İnsanlar ise emredildikleri ve nehyedildiklerini bilirlerse...
Kararını vermişti, gidecekti. Önce İsmail'in evine gidip taziye ziyareti yapacaktı. Yapabilecek miydi?
Afganistan halkının İslam'a bağlılığı ve İslami endişeleri tartışma kabul etmez bir gerçek.
İslam yaşadığımız zamanda dünyanın en faal gücüdür. Yirminci yy.ın zarları Müslümanlar üzerine atıldı.
Biz bu akşam burada hayatlarını, insanlık tarihi boyunca bir kere yaşanan insan hayatını Allah...
İHH, Afganistan'da yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Bu seneki Kurbanda bir ekip daha ilave edildi
1552, Rus Çarı zalim İvan'ın Kazan Hanlığını yakıp yıktığı tarihtir. Bu günün anısına da Kızıl Meydan'daki St. ...
Bir kenara oturup ekmek yanına birer meyve suyu içtik. Sonra 83 numara geldi.
Yol eski toz ve topraklı yol değil. Yeni yapılmış ve çok güzel asfaltlanmış...
Ha bugün ha yarın derken yine tası tarağı topladım. Dadaş Seyahat niçin bir kalır.
Dr. Rabbaniyle vedalaştık. ‘Yarın akşam buraya gel seni gönderelim. Kabil’in son durumunu mutlaka görmelisin...
24 Mayıs 1995, saat 15:10’da Afganistan Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani ile görüşmeye alındım
Celalabad’a döndük. Emanullah geldi. Marufların Peşaver’de olduğunu ve görüştüğünü söyledi.
Kabil’i seyrediyorum. İşte merkezi şehir önümde uzanıyor. Bütün güzelliğiyle demeli miyim bilmiyorum.
1991 yılında Sovyetler dağılınca bütün bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Cümbüş’te üç kuvvet vardı: 1- Cihadiler; dışarıyla alakası yok. 2- Pehlivanlar; (milisler) eski Necib’in...
Pazar; Erzurum garajı eski yerine yeniden yapılmış. Selami’yi tekrar aradım. Necmeddin’le geldiler.
Gece saat 03:30’da uyandım. Ezan okunuyordu. Namazı kıldım, uyuyamıyorum.
İstanbul’dan karayoluyla yola çıktığınızda, dört bin üç yüz km. sonra çöllerle kaplı Belucistan’a ulaşırsınız...
İran’ın güneydoğusuna, Afganistan’ın güneybatısına ve Pakistan’ın batısına düşen, 2,5 milyonu İran’da...
Gönlümde bir kıymet dairem var. Bunu açıklamalı mıydım? Evet bunu açıklamalıyım ki, anlatacağım anlamlansın diyorum...
Bırak git meydanları,Vur beni!
Saat 12’de İHH’dan minibüsle havaalanına çıktık. Üsküp’e Yakup Hoca’nın vefatı için taziyeye gideceğiz.
Kampa döndüğümüzde saat iki olmuştu. Halit, ‘Mecir bekliyor, taziyeye geç kalıyormuşuz’.
Taksiciler yapıştı. Hayır dedim. Biri inat etti. Araba gelecek desem de aldırmıyordu.
İkindide camiye gittik. Çıkışta Muallimin müdürlüğünü yaptığı okulu gezdim. Beşyüz öğrencileri varmış.
Hastahanedeki hasta ve yakınlarının hemen tamamı Afganlıydı. İsmail, Hanif’i aramıştı.
Vakit geç oluyordu. Taş pazarına gidecektik. Recep ve Halit acil alışveriş yapıp geri dönecekti...
Geriye 300 battaniye vereceğimiz kalmıştı. Depoya gelen battaniyelerden 180’ini yükleyip götürdük...
Çadırların dikiş yerlerinden su damlamaya başladı. Battaniyenin baş tarafı sırıl sıklam olmuştu...
Sabah namazında hava daha soğuktu. Namazı kılıp yataktaki sıcaklığımızın içine yeniden gömüldük...
Pakistan elektrik kurumu elemanları geldi. Huzeyfe’nin yerleştirdiği ana panodan kampa yeni hat çekmeye başladılar...
Akşam saat 19, İstanbul-Karaçi uçağı için havaalanındayız...
Afganistan’ın işgal gücü, seçimlerde hile olduğunu ısbatladı ve seçimler ikinci tura kaldı. Bu seçimlerde de hile var diye yazmadım.
Hayır, ABD Afganistan’da bir kurnazlık oyunu sergiliyor. Evet, çatışmalar var, kayıplar var...
Alman ve İsrail kabinesi ikinci ortak toplantısını Berlin'de yaptı. Birincisini Kudüs'te yapmıştı...
So wie ich daran glaube, dass der Angriff auf die Twintowers am 11. September 2001...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inandığım gibi...
2006 'nın Kasım ayında Kabil'deydim...
ABD-Ingiliz Orta Şark Kumpanyası bütün dünyayı parmağına taktı oynatıyor...
Çanakkale savaşı, sonradan ortaya çıkan sonucuyla Osmanlı devletinin bittiği savaştır.
İktidardasın Tom Amca. ABD başkanlığın kutlu olsun.
Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar...
19 Mayıs 1901'de Siyonizmin birleştirici babası Thedor HERZL, Sultan Abdülhamid'in huzurundadır.
1979'un 27 Aralık gecesi SSCB'nin kızıl ordusu, Afganistan'a girmişti. Görkemli, techizatlı, dünyayı korkudan titreten kızılordu ...
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden her renkten , her dilden , her ırktan Müminlerin aşkla, vecdle...
Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda.
GÜRCİSTAN: 69.700 km. kare yüzölçüme, beş milyon nüfusa sahip olan bu küçük ülkenin...
Yılmaz ÖZTUNA: “Türkiye Gazetesi” nasıl bir gazete? sorusunun cevabını vermek çok zordur...
Ankara kökenli bir kitap “Şu Çılgın Türkler”.
Yedi güzel adamın dalından bir yaprak daha düştü toprağa
Bu yazıyı tasarlarken Pakistan’ın başında dolaşan sosyal ve siyasal desiseleri düşününce PAK-İSTAN hayalini kuran...
19 Temmuzda 23 Güney Koreli Güney Afganistan'da, Taliban tarafından tutuklanmıştı.
Time dergisi başörtülü İHH gönüllüsü Mine KARAKAŞ'ın resmini kapağına basarak "Türkiye'nin ikilemi" başlığıyla vermiş.
Kabil’e kar inmemiş fakat soğuk inmiş, yağan yağmurdan her taraf çamur içinde.
16 Aralık 2006’da MTTB’nin (Milli Türk Talebe Birliği) kuruluşunun yeniden ilan edildiğini gazetelerden okuduk. CHP’li Yüksel Çengel, 46. dönem MTTB Genel Başkanı. Milliyetçi Rasim Cinisli 47. dönem MTTB Genel Başkanı. İsmail Kahraman 48. dönem genel...
Bugün Terörizmin tarifi ABD’nin keyfine ve uzmanlık alanına bırakıldı.
Yeni gün için programimizi yapmistik...
Sabah namazini kildik, yeni gün için bize gösterilen çadirda istirahate çekildik...
AZAD Keşmir, Jammu ve Makbuza Keşmir denilen 222,236 km2 lik yüzölçüme sahip...
ABD günden güne kaybeden bir ülke. ABD´ye duyulan nefretin ölcüsü yoktur.
21 Aralk perşembe sabahı haberlerinde; hazar denizinin doğu yakasına düşen bir batı Orta Asya devleti olan Türkmenistan Devlet baskani ya da Türkmenistan Diktatörü S.Murat Türkmenbaşının öldüğü haberini duydum
Bir önceki gece paralı askerlerle çatışmadan dönmüştük. Kaybettiğimiz grubu bulabilmek için yorgunluğun üstüne ...
11 Eylül 2001'de İkiz kulelere yapılan saldırıyı el-Kaide diye çıkartma bir örgütün yapamayacağına inan...
Müslümanlarin kendi hayatlarini iyilestirici her türlü isteklerinde elde ettikleri her türlü basarinin karsisina ezici ve yikici bir biçimde dikildigini görüyoruz.
Az tirajlı bir gazetede küçük bir iç sayfa haberine göre Afganistan’ın güneyinde...