Yıl 1988 ya da 89. İzmir İmam Hatip Lisesi’ndeyiz. Öğle arası olmalı. Üst kattaki sınıfımızın penceresinden bahçeye bakıyoruz. O zamanlarda ‘abi’ diye tesmiye ettiğimiz, 15 Temmuz’dan sonra öğretmenlikten ihraç edilen, burada ismini anmak istemediğim o kişi, bahçede öğrenci kalabalığı arasında birkaç arkadaşıyla sohbet eden Hüsamettin Yaşa’yı göstererek ‘Bak bunlardan uzak dur, bunlar çok tehlikeli, İrancı, mezhepsiz…’ bağlamında bir şeyler söylüyor. İnanıyorum.
90’lı yılların başı. Fetö elebaşı pazar günleri Hisar Camii’nde geniş kalabalıklara hitap ediyor. Çevre şehirlerden bile otobüsler dolusu katılım var. Caminin bahçesi, ara sokaklar hınca hınç dolu. Caminin içinde yer bulanlar kendilerini bahtiyar hissediyorlar. Daha konuşma başlamadan ağlayanlar var, salya sümük gırla. Şimdi yüzüm kızararak ifade ediyorum ki o yıllarda özellikle İzmir’i kasıp kavuran Fetö tsunamisine ben de kapılmışım, akıntıda bir süre sürüklenmişim. Bu yazı aslında bir dala tutunarak bu kıyıya sağ salim çıkışımın kısa bir hikâyesidir.
Elebaşının Hisar vaazında söylediklerini Kestanepazarı A Blok yurdunun kütüphanesinde hararetle savunuyorum. “Kara çarşafı sıyırdın mı altından sakallı erkekler çıkıyormuş.” diyorum. İsrailli ölen çocuklar için ağladığını söyleyen Fetö’nün faziletinden dem vuracak kadar zırvalıyorum. Özellikle Adem Çalar söylediklerime itiraz ediyor. İtiraz ile yetinmiyor beni bu yanlış zihniyetten koparmak için şuan bile samimiyetini hissettiğim bir üslup ile konuştukça konuşuyor. Ağzımın payını vermek değil niyeti, onu zaten yapıyor. Beni bir kötülüğün içinde görüyor, kurtarmak için dostane bir yaklaşımla uğraş veriyor. Adem bana, abone olduğu İmza dergisinin o gün gelen nüshasını gösteriyor.
İmza Dergisi, Elebaşı’nın Hisar Camii konuşmasının tam metnini ve konuşma hakkında medyada çıkan yorumları yayınlamış. Konuşmanın ertesi pazartesi, Türk basınının amiral gemisi sloganını kullanan Hürriyet’in manşeti şöyle: İslam’ın Gür Sesi Fethullah Gülen İzmir’de Haykırdı. “Kara çarşafı sıyırdın mı altından sakallı erkek çıkıyor.” Şimdi hayıflanarak hatırlıyorum ki camide söylenen bu sözlerin başörtüsü eylemlerini sabote amaçlı olduğunu o zaman kavrayamamıştım. Tıpkı Filistin’de kadın, çocuk, yaşlı demeden tam bir katliam yapan İsrail’e tek kelime eleştiri yöneltmeden camide İsrailli çocuklara ağlama ikiyüzlülüğünü havsalamın almaması gibi.
Sonraki günlerde Adem beni Bahattin Abi ve çevresiyle tanıştırdı. Bu sayede o çevredeki mümtaz kişileri tanıma imkanı nasip oldu. Hüsamettin Yaşa, Hüseyin Alan, Selçuk Türkyılmaz, Dumlu Kara, İbrahim Karagül, Mehmet Eker, Musa Kırca, Rasim Çalar, Tayyip Saraç o isimlerin önde gelenleridir.
Kansızoğlu apartmanındaki ev, yurttan sonra ikinci adresimiz haline geldi. Her fırsatta arkadaşlarımızla bu evde buluşuyor, çay içiyor, vaktin namazını cemaatle kılıyor, cihat, tebliğ, davet, ümmet… konularında sohbetler ediyorduk. Hatırlıyorum, Ahmet Önkal’ın “Rasulullah’ın Davet Metodu” adlı kitabını sohbet konusu olarak okumuş, üzerinde mütalalar yapmıştık. Evin kitaplığı oldukça zengin ve günceldi. Sezai Karakoç’un çok sayıda kitabı mevcuttu. Seyyid Kutup’un, Mevdudi’nin, Hasan el Benna’nın, Mustafa Meşhur’un, Fethi Yeken’in, Malik bin Nebi’nin gibi eserler bulunuyordu. Kitapevi işleten Musa Kırca abimiz kitaplığı özenle besliyordu.
Önce yoldaş sonra yol. Yola kiminle çıkıldığı, yolun kiminle yüründüğü önemlidir. Zira yol meşakkatlidir, uzundur, zaman kısadır. Yolda tökezleyenler, yorulanlar, dökülenler, yolu şaşıranlar eksik olmayacaktır. ‘Tek başına gidemezsin, bir rehberin, kılavuzun olmalı. Daha önce gitmiş ve geri dönmüş, dönebilmiş biri. Yolu tanıyan, izlere aşina biri. Sadece doğru yolu gösterecek değil, aynı zamanda o yolu senin yanında seninle kat edecek kişi. Göstermekle yetinemez, bizzat götürmek zorunda.” (Dücane Cündioğlu)
Bahattin Abiyi yakından tanımanın, onunla yol yürümenin, rahlesiz de olsa onun tedrisinden geçmiş olmanın bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Ahmetbeyli’de yapılan kamplar, fuarda koşular, sohbetler, çay muhabbetleri, kitap tahlilleri, akademik alana yönelmeyi ısrarla tavsiye etmesi, edebiyatın gücüne vurgu yapması, arkadaş ziyaretleri, düğünüme gelmesi, evime teşrif etmesi, bizi evinde ağırlaması hepsi onun eğitim yönteminin birer halkası. İnsani ve İslami meziyetler onun yaptığından daha güzel nasıl temsil edilebilirdi? Cömertliğiyle, cesaretiyle, entelektüelliğiyle, adanmışlığıyla, teşkilatçılığıyla bizim abimizdi, rehberimizdi, üstadımızdı. Vefatından sonra da önderliği devam ediyor, biz arkadaşlarına ilham ve feyiz vermeyi sürdürüyor. Allahüm mahşurne fi zümratis salihın
Uğur ARSLAN
Muğla
Bu yazı bahattinyildiz.com için kaleme alınmıştır. Yayın tarihi: 07.05.2021
Merhum Bahaddin’i Anlatabilmek
Bahattin Abimizin Gözlerindeki Derin Bakış
Bahattin Abi
Mütevâzı, Müstakim ve Mücâhid: Bahattin Yıldız
En Yüksek Kariyer Kulluktur
Bahattin Yıldız, Tanışmamız ve beraberliğimiz
1991’de İzmir’e öğrenci olarak geldiğimde tanıdım Bahattin Yıldız abiyi
Selamlar Şehitler Bahattin Yıldızı
Bahattin Abi
Hayatlara Yön Veren İnsan Bahaddin Yıldız
Cennete Giden Yol Bahattin Yıldız
Şehadete Kara Sevda İle Sevdalı Topraklarda Kavuşan Adam
Bahattin Ağabey
Tarife Sığmayan Adam Bahattin Yıldız
Bahattin YILDIZ
Bahattin YILDIZ Abiden Kalan Kısa Hatıralar
Modern Çağın Rol Modeli Bahattin YILDIZ
Yolun Yolumuz Bahattin Ağabey
Bahattin Yıldız Okuma ve Yazmaya Teşvik Ederdi
Namaz kılmaya yeni başlamıştım.
Bahattin ile son görüşmemizi
Bahattin YILDIZ Abi
Bahattin Abi
Bahattin Abiyle Muhabbet
Bahattin Abimiz
Şehid Bahattin YILDIZ Abiyi Rahmetle Anıyorum
Bahattin Yıldız ile Anılarımız
Bahattin Ağabey
O Bizim Hayat Öğretmenimizdi
Binlerce YILDIZ'dan Biri Olmak
Bir Şehidin Ardından
Vay be Bahattin Abi