Bu gece o kadar durgun ki sular
Çıkı ver sonsuz sefere diyor.
İçimde maziden kalma duygular.
Ağla geri gelmez günlere diyor.
Hani derler ya kalem yazmalı dil söylemeli. Dumlu abi seninle ilgili hatıralarımızı satırlara dökmemi isteyince içimi tarifsiz bir hüzün ve sancı sardı ne kalem yazmaya cesaret edebiliyor nede dilim, o kadar çok anı olmasına rağmen söyleyecek söz bulamıyor. Seninle ilk tanışmamız, 1985’li yıllarda Afgan dağlarında kar kucak kucak mısraları dilimizden döküldüğü, imanın bağı ile bağlı olduğumuz o yerlerde dünyanın her yerinden Allaha verdikleri ahde sadık kalıp Moskof’a karşı Afganlı mücahitlerin şanlı cihadına katılan mücahitler ile senin de orada gazi olup yurda döndüğün; ama unutamadığın ve orada şehadete kavuşman için dua ettiğin topraklardan döndüğün, bizim de yüreğimizi kor ateş gibi yakan o sevda yellerinin zirveye ulaştığı yıllara dayanır. Kemeraltı’nda Dumlu abinin kuru fasulye lokantasında seni görüp tanıdığımın ilk anını asla unutamıyorum. İmam Hatip Lisesi’nde okuduğumuz yıllardı. Bir an önce mezun olup yolunu bilmediğimiz, lisanına yabancı olduğumuz, iman kardeşliğimizin bizi oraya gitmeye zorladığı coşku ve heyecan vardı yüreklerimizde. Hele birde 1987 de Bilal’imizin şehadet haberi ve Tekiner abimizin şehadeti bizi iyiden iyiye bir an önce her yanı yara olan kardeşlerimizin dertlerine derman olmak için oralara gitmeye zorluyordu. Nihayet İmam Hatip Lisesi’ni bitirmiş, sakal tellerimizin cılız şekilde çıkmaya başladığı, yüreğimizi cihat ateşinin yaktığı, artık buraların bizi iyice daralttığı yıllardı. İçimizi derdimizi sana açtık ve sende bize şefkatli kollarını uzatıp yardımcı oldun. Yokluğun olduğu yıllardı. Gidelim ama nasıl? Rahmetli babam ev yapmak için demir ve çimento almıştı. Ben de mektup yazarak Pakistan’da okumak istediğimi, eğer müsaade verirse demir ve çimento satmak istediğimi söyledim. Allah mekânını cennet etsin babamın izin verdi ve sattım. İçimde tarifi imkânsız bir heyecan ve sevda vardı 19’lu yaşlardayken. Bahaddin abiye bu işin de tamam olduğunu söylediğimde, İstanbul’dan Pakistan vizesi almamı söyledi. Cemal abinin mütevazı ahşap yayın evinde buluşacağımız günü belirledik. Gün geldi vizeyi aldık. Cemal abinin orada seninle buluştuk, uzun uzun konuştuk, daha sonra Güney abi ile birlikte buluştuk. Bize günlerce kara yoluyla yolculuk edeceğimiz yolların izlerini anlattı. Dillerini bilmediğimiz coğrafyalardaki yol pusulamızı hazırlamıştın. Nereye nasıl gideceğimizi, nerde kimi ziyaret edeceğimizi ve en temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için de birkaç Farsça kelimeler yazmıştın. Hasretle, gözyaşlarıyla kucaklaştık, vedalaştık ve İstanbul’dan yola çıktık.
Beyaz kar üstünde kırmızı kanlar. / Ne ev bark kalmış nede bir ocak.
Mısraları dillerimizde terennüm ederken, otobüs uzaklara bizi taşıdıkça içimizi buruk bir acı kaplamıştı. Ayrılık anadan, babadan, yavukludan ve vatandan gitmek var; ama dönmemek de var. İşte bekle bizi Hindi kuş geliyoruz diyorduk. Hani dedim ya, Abi bize nerde mola verip, kimlere senin yüreğinin sıcak selamını vereceğimizi tembihlemiştin. İşte otobüsümüz doğup büyüdüğüm, mülkü İslam’ın kalesi olan Erzurum garajına yanaştı. Evet burada mekanı cennet olsun, sadık dostlarından birisi olan Necdet Yaylalı abimize selamını ulaştırıp ve geceyi onunla geçirmemizi söylemiştin. Daha sonra Muhammed Emek, Yasin Şorsu abilere de selamını iletmiştik. Sınır kapısı İran Tahran, Zehadan, Taftan ve Pakistan sınırı günlerce tren yolculuğundan sonra İslamabad’a vardık. Birde senin yüreğinin sıcak selamını üstat Rabbani ve asrın komutanı büyük mücahit Ahmed Şah Mesud’a ulaştırmamızı söylemiştin. Üstat Rabbaninin ofisinde kaldığımız Peşaver’de selamlarını üstada ilettiğimde selamını nasıl bir heyecanla aldı, meğer gönüllere ne kadar eşsiz taht kurmuşsun abi. Günler, aylar hatta yıllar sonra selamını ileteceğim tek kişi kalan kutlu Şehid Ahmet Şah, o da cepheden tam 15 yıl sonra Pakistan genelkurmay başkanı olan, o dönem Mirza Aslanbek komutanı özel uçağıyla İslamabad’a getirmişti mücahit guruplar arasında anlaşma sağlanması için. Akşam o büyük komutanın derslerde Kur’an-ı Kerimi nasıl bir huşu içerisinde dinlediğini hala unutamadım. Ertesi gün iki korumasıyla Faysal mescidi ziyarete geldiğini duyar duymaz, üniversitenin mescidinden Faysal mescide ulaşmak için yüzlerce basamaklı merdivenleri nasıl bir heyecan ve coşkuyla çıktığımı anlatamam. Yüreği Himalaya, Hindikuş dağlarından daha büyük, o şanlı komutana senin selamını vermek için yanına yaklaştım ve büyük bir heyecanla gözyaşlarımla kutlu komutanı kucaklayarak havaya kaldırdım. Ne olduğunu korumaları bile anlayamamıştı. Abi senin o sıcak selamını iletip ve ismini terennüm eylediğimde Ahmet Şah’da ki duyguyu tasvir edemem, gözleri nemlendi, bir iç çekti ve aynı sıcaklık da selamını alıp “Seni Türkiye’de mutlaka ziyaret edeceğim.” söylememi emretti. Evet, ne o burayı ziyaret edebildi ne sen onu bir daha bu dünya gözüyle görebildin. Ama kara sevdalı olduğun o gönül coğrafyasında onunla ve sevdiklerinle bir daha “Hoda Hafız” dememek üzere ayrılmayacak şekilde buluştunuz ve kucaklaştınız. Her zaman arayan, soran sen oldun. Şehadetinden bir hafta önce İzmir’deki mütevazı bahçende akşama kadar birlikte olmuştuk. Ellerinle dallarından kopardığın cennet meyvelerini bize ikram ettin. Bir hafta sonra şehadet haberini aldığımda, işte yeni yalnız ve yetim kaldığımı fark ettim. Sen herkese yakındın; ama bana başka bir yakındın. Herkesin idolüydün; ama benim başöğretmenimdin. Herkesin derdine derman idin; ama benim iyileşmez yarama farklı mehlem oldun. Derdin derdim, yolun yolum, izin izim oldu benim koca yürekli kutlu şehidim. Hatırlar mısın orda ki kardeşlerimizle kucaklaşman için, bir gün İslamabad’a ziyaretime gelmiştin ve üniversiteye gitmiştik. Üniversitenin bahçesindeyken Afganlı bir gazi ayağı kesilmiş protez ayakla, değneklerle yürümeye çalışan bir mücahidi az ileride görür görmez, ona doğru nasıl koştun ve ona sarıldın abi. Hatıralar hatıralar, yüreğimiz senden sonra yalnız kaldı, sen gittin gideli yetim kaldık, hem biz hem de mazlum ve mağdur coğrafyalardaki kardeşlerimiz. Koca bir 36 yıl geçti, seni tanımamın üzerinden ama sanki dün gibi. Derin izler bırakarak gittin hayatımda abi. Unutmak ne mümkün şairin şu deyişi ile:
Dağda kırda rast getirsem bir dere
Göz yaşlarım akıtarak ağlarım.
Yollardaki ufak ufak izlere
Senin sanar bakar bakar ağlarım.
Biz senden sonra hep üzgünüz ve hep ağlıyoruz vefalı sadık dost. Mekanın Cennet olsun
Hüseyin Dursun
Katip Çelebi Üniversitesi
İslami İlimler Fakültesi
Bu yazı bahattinyildiz.com için kaleme alınmıştır. Yayın Tarihi: 05.03.2021
Merhum Bahaddin’i Anlatabilmek
Bahattin Abimizin Gözlerindeki Derin Bakış
Bahattin Abi
Mütevâzı, Müstakim ve Mücâhid: Bahattin Yıldız
En Yüksek Kariyer Kulluktur
Bahattin Yıldız, Tanışmamız ve beraberliğimiz
1991’de İzmir’e öğrenci olarak geldiğimde tanıdım Bahattin Yıldız abiyi
Selamlar Şehitler Bahattin Yıldızı
Bahattin Abi
Hayatlara Yön Veren İnsan Bahaddin Yıldız
Cennete Giden Yol Bahattin Yıldız
Şehadete Kara Sevda İle Sevdalı Topraklarda Kavuşan Adam
Bahattin Ağabey
Tarife Sığmayan Adam Bahattin Yıldız
Bahattin YILDIZ
Bahattin YILDIZ Abiden Kalan Kısa Hatıralar
Modern Çağın Rol Modeli Bahattin YILDIZ
Yolun Yolumuz Bahattin Ağabey
Bahattin Yıldız Okuma ve Yazmaya Teşvik Ederdi
Namaz kılmaya yeni başlamıştım.
Bahattin ile son görüşmemizi
Bahattin YILDIZ Abi
Bahattin Abi
Bahattin Abiyle Muhabbet
Bahattin Abimiz
Şehid Bahattin YILDIZ Abiyi Rahmetle Anıyorum
Bahattin Yıldız ile Anılarımız
Bahattin Ağabey
O Bizim Hayat Öğretmenimizdi
Binlerce YILDIZ'dan Biri Olmak
Bir Şehidin Ardından
Vay be Bahattin Abi