90’lı yıllarda Avrupa’ya geldiğinde tanıştım Bahattin abiyle. O zamanlar gençtik,
yaptığımız gezi kamplarında bize sporun çok önemli olduğunu anlatırdı ve ders aralarında devamlı spor yaptırırdı. Genellikle fiziksel güce dayalı kondisyon ağırlıklı koşu sporları yapardık. Sabah namazından sonra iki saat koştururdu mesela.
Avrupa’daki Müslümanlara, yani bizlere ve aslında dünyadaki tüm Müslümalara çok değer veriyordu. Bizim, İslamın temsilcileri olarak muhakkak yeryüzündeki diğer Müslümanlara, mazlumlara ulaşmamız ve onlara yardım etmemiz gerektiğini ısrarla vurguluyordu. En önemlisi de çocuklara çok önem veriyordu, kimin çocuğu olursa olsun onlar bizim çocuklarımız, onlarla ilgilenmemiz gerektiğini bize anlatıyordu. Biz ondan çok temel ilkeler öğrendik. Beraber çok dersler yaptık, ondan çok öğütler aldık. O bizi Avrupa’da hiç unutmadı. Kimsenin gelmediği bir zamanda O ya gelirdi, ya da gelemezse telefon edip hal hatır sorar, bize moral ve motivasyon verirdi.
Hiç beklemediğim bir anda, o kalın ve zarif sesiyle “Kemal ben Viyana’ya geliyorum, beni havaalanından al” diye haber ederdi, heyecanlanırdım fakat hiç paniklemezdim, çünkü O dünyayı çok önemseyen fakat dünya nimetlerine hiç değer vermeyen biriydi. Yani geldiğinde evde bile kalmak istemezdi ev halkı rahatsız olur diye, caminin bir köşesinde beraberce sabahlayacak kadar mütevazı bir abimizdi. Bunu Türkiye’deki arkadaşlar biraz zor anlar. Avrupa’daki ailelerin 2 veya 3 odaları var ancak kendileri sığıyor, böyle bir ortam düşünün. Bir iki gün kalır arkadaşlarla sohbet ederdik, sonra “Kemal al arabayı gidelim Almanya’ya, Ömer’i de alıp arkadaşları bir ziyaret edelim” derdi, öyle yapardık. Bir hafta dolaşırdık, çok olumlu geçerdi, olumsuzluklar onu pek etkilemezdi, çünkü o yaptığı şeyleri Allah rızası için yapardı, başka bir beklentisi yoktu. Söylemesi kolay fakat yapması zor olan bir Müslüman karakter özelliğine sahipti: ‘’Her şeyi hiçbir beklenti olmadan, sadece Allah rızası için yapabilmek’’, O bunu başarmıştı.
Bende izne gittiğimde muhakkak “Özgün Yayına”, Cemal abinin yanına uğrardım, orada çoğu kez Bahattin abiye denk gelirdim, sohbet ederdik. İnsan ilişkilerine çok önem verirdi, “Birisiyle ilk karşılaştığınızda telefonlarınızı karşılıklı alın” derdi. İlişkisini hiç kesmezdi, sürekli bir ilişki kurardı, devamlı hal hatır sorardı. Dünyanın neresi olursa olsun, bir yere gideceğinizi söylediğinizde size bir telefon, bir isim verirdi, telefon etmeyi ve uğramayı, selam götürmeyi ihmal etme diye de tembihlerdi.
Son zamanlarda Almanya’ya yerleştiğinde daha fazla buluşma imkânımız olmuştu. En son sesini şehadetinden bir ay önce duydum. Kızı Hatice’yi Viyana’ya göndereceğini, benim onu alıp Almanya’ya götürmemi rica etti ve bir hayır için Afganistan’a gideceğini söyledi. O hafta bir kaç defa telefonlaştık. Ben Hatice’yi alıp Almanya’ya, Ömer abilerin oraya Nürnberg’e götürdüm ve Viyana’ya geri döndüm. Sonra şehadet haberi geldi, bir türlü inanamadım, hala sanki çıkıp gelecekmiş gibi kalbimde unutamadığım, atamadığım bir ses var. O benim için gerçek bir mümin karakteriydi, örnek bir kişilikti. Allah şehadetini mübarek eylesin. Amin
Kemal Altıntaş (Viyana)
Bu yazı bahattinyildiz.com için kaleme alınmıştır. Yayın tarihi: 05.02.2021