Babam vefat ettiğinde ilk zamanlar ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum. İnsan nefes alamıyor, çok büyük bir acı. İnsanın babasını kaybetmesinin yanında babam gibi birisini kaybetmesinin acısı anlatılmaz.
İnsan bu acıyla nasıl yaşayacağını kestiremiyor bile. Çok şükür ki, Allah zaman içinde o acıyı hafifletiyor. Fakat bu sefer de unutmaya başlıyoruz. Bu sebeple babamla bazı küçük anılarımızdan ve babamın bana verdiği öğütlerden bahsetmek istiyorum ki zaman içinde unutursam bu yazıyı okuduğumda tekrar hatırlayayım. Babam tüm sıfatlarının yanında babaydı, bizi çok güzel yetiştirdi; Kitaplar okuttu, dini eğitimimizi verdi, derslerimizle ilgilendi, spor yaptırdı. Özellikle kitap okumaya o kadar önem verirdi ki herhangi bir yere gitmek için evden çıktığımızda ilk sorduğu şey “yanında kitap var mı?” olurdu. Eğer yoksa kızıp “her zaman yanında okunacak bir şeyler taşımalısın ve fırsat bulduğun an okumalısın.” derdi. Okumak demişken eğitim olarak da kendimizi geliştirmemiz ve iyi yerlere gelmemizi isterdi. Bunun sebebi “Çocuklarım çok para kazansın” düşüncesi değil; “Siz Müslümansınız, İslam’ı temsil ediyorsunuz. Müslümanlar iyi yerlere gelmeli, kendisini iyi yetiştirmeli, iyi yabancı dil konuşmalı, kültürlü olmalı” derdi.
Bize ettiği dualarda hep: “İslam’a, İslam coğrafyasına, ümmete hizmet eden bir ömrünüz olsun” derdi. Babamın en inanamadığım yönü herkesi severdi ve gerçekten samimi olarak severdi. Tanıştığı, gördüğü herkesin tek tek hatırını sorar, aileleriyle ilgili sorular sorardı. Herkesi kucaklayıcı bir tavrı vardı. Bir insan nasıl herkese bu samimiyeti ve ilgiyi verir diye inanamazdım. Bununla bağlantılı belki, arkadaşlarının çocuklarını da kendi öz yeğeniymiş gibi çok severdi. Mesela Bilal, bu sayfada yazıları bulunan Almanya’dan Ömer amcanın ve Mücahid amcanın çocukları ve ismini tek tek sayamayacağım gençler. Onlardan bahsederken gözleri parlardı, yüzü gülerdi. Arkadaşlıklara, dostluklara çok önem verirdi. Bir arkadaşımla buluşacağım zaman onunla ilgili soruların ardından kaç senedir arkadaş olduğumuzu sorardı. Eski arkadaşım dediğimde memnun olup “Arkadaşlarınızı arayıp sorun, onlar sizi aramasa da arayın, kaybetmeyin.” derdi. Biz şehir dışında veya yurtdışında bir yere gideceğimiz zaman oradaki arkadaşlarının numarasını verip “Şu amcanı ara, yanına git” derdi. O zamanlar yaş olarak daha küçük olmanın etkisiyle belki, bunların önemini anlamazdım. Fakat şu an dostluğa, vefaya verdiği önemi ve bizi de böyle yetiştirmenin ne kıymetli bir şey olduğunu görüyorum.
Bunların yanında baba-kız ilişkimize dair anılarımız da var. Ben Almanya’da dil kursuna giderken Cuma günleri dersim yoktu. Reyyan okulda, annem işte olduğu için evde bir tek babamla ben kalırdık ve birlikte kahvaltı yapardık. O sırada teypten şehadet marşları açardı. O marşlar çaldıkça babam daha yüksek sesle, daha alevli konuşmaya başlardı. Ben de dinlerdim. Bir kez Cuma günü de dersim vardı. Babama söylememişim ve babam Cuma sabahı kahvaltıyı hazırlamış, çayı demlemiş, benim uyanmamı beklemişti. Hatta Almanya’ya gittiğimde benim için sütlaç yapmıştı ve inanamamıştım; “Babam sütlaç pişirdi ve benim için yaptı!” Bunlar belki küçük anılar fakat düşününce ve babamın o samimiyetini, bunları yaparken yüzünün nasıl güldüğünü hatırlayınca kızlarını seven, sevdiğini onlara hissettiren baba hareketleri olduğunu fark ediyorum.
Meryem YILDIZ
Bu yazı bahattinyildiz.com için kaleme alınmıştır. Yayın tarihi: 05.03.2021
Elimden geldiğince babamın farklı bir yönünü -babalığını- göstermeye çalışacağım.
Bahattin YILDIZ için yazar, mücahit, aktivist, sporcu denilebilir bizim için hepsinden önce ailemizin büyüğü ve babamız idi.