x

Dünyayı Kuşatan Yüreğin Anısına

Şehid Bilal Yaldızcı

Ümmet, Anadolu Nedir? Bilal Yaldızcı Kimdir? 
Şehid Bilal Yaldızcı

 

     Ümmet, kelime olarak bir anneden doğan çocuklara verilen isim olmakla birlikte, İslam inancına sahip herkesi içine alan, "umm" kökünden, insanlığın annesi  anlamına gelen Arapça bir  kelimedir. Ümmet, bir anneden doğmuş çocuklar gibi birbirine bağlı; ancak kanla, asabiyetle değil, peygamberlerin rehberliğinde mutlak hakikat fikriyle, yüce değerlerle, güvenle, sadakatle ve adaletle birbirine bağlanmış topluluk demektir.  

     "Ümmet" ve "millet" kavramları modern zamanlarda anlam değişimine uğramış ve millet, ümmetin bir alt parçası olarak algılanarak maalesef etnik bir hüviyet kazanmıştır. Hâlbuki Kerim Kitabımızın kullandığı anlamıyla millet, "din" ile eşanlamlı bir kavram olup etnik yapılar söz konu olmaksızın dinî bir aidiyet ve mensubiyetin en genel adıdır. Daha çok "bir peygambere bağlı topluluk" anlamında kullanılan ümmet kelimesi ise anne kelimesiyle aynı kökten gelmekte, annenin çocuklarını birbirinden ayırmaması gibi bir kuşatıcılığı, muhabbeti ve bütünlüğü içinde barındırmaktadır.  Bu anlamıyla eskiler daha çok "İbrahim Milleti ve Muhammed Ümmeti" tabirlerini kullanırlardı. 

     Anadolu adı,  Helen dilinde anatole sözcüğünden geliyor; yani “doğu”. Bu nedenle, Yunan anakarasında yaşayanların dilinde, doğularındaki topraklar “Anatolia” adıyla anılıyordu. Sözcüğün kökendeki anlamı, “gündoğumu”.  Ama etimolojik analize devam ettiğimizde, türetmenin “anatellein” yükselmek (ulvi olana yönelmek) fiilinden yapıldığını fark ediyoruz. Bu fiilin kökündeyse, “yüceler” anlamına gelen “ana” var. Yani, bir biçimde, kökünde bile Anne çıkıyor karşımıza: Gökyüzü, Yüksekler  ve Anne. Kısmi anlamda hayat veren Anne: Anadolu.

     Ne kadar ironik değil mi?  Altı bin yıl içinde çok çeşitli kültürler ve dinlerin vatanı olan Anadolu; aynı zamanda insanlık  tarihinin kökenindeki Tevhid dini olan İslam'ın terminolojisinde ki  Ümmet kavramı  ile eşanlamlı. Ve bu girizgâhtan sonra Hak-Batıl mücadelesinin başlangıcı olan Hz. Âdem’den bu yana ilk şehit Habil’in Kabil ile mücadelesinde olduğu gibi mazlum olmayı zalim olmaya tercih eden veya zulme rıza göstermeyerek şehitler kervanına gönüllü katılan nice şehitlerimiz var. Bu şehitlerden biride Anadolu irfanını ümmet bilinci ile harmanlayan binlerce şehitten biri olan Bilal Yaldızcı.

     12 Eylül 1980 darbesi, İran devrimi ve Afganistan’ın Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesi 80’li yılların en önemli üç olayıydı. Bu üç olay, gençliği oldukça etkilemişti. Özellikle Afgan cihadı, gençliğin birinci gündem maddesiydi. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Müslümanlar, Türkiye’den, Anadolu’nun bağrından, Afganistan cihadına maddi-manevi yardımlar yapıyordu. 

     Türkiye’den Afganistan’a gidenler arasında ilk şehit, Bilal Yaldızcı'dır. 1967’de İzmir’in Ödemiş ilçesinde dünyaya gelen Bilal Yaldızcı, ailenin tek erkek çocuğuydu. İki de kız kardeşi vardı. Ailesi, tek erkek çocuk olması sebebiyle üzerine çok düşüyordu. Lise yıllarında Afganistan cihadıyla yakından ilgilenen yüreği mazlumlardan yana, ümmet bilincini kuşanmış her genç gibi Bilal’in de yüreğinde fırtınalar kopuyordu. Kafasına koymuştu, Afganistan’a gidip mücahitlerin yanında Ruslara karşı savaşacaktı. Lise yılları hep mücadele ile geçti. Yaptıklarıyla arkadaş çevresini ve ailesini oldukça şaşırtıyordu. Bu konuda kardeşi Zuhal Yaldızcı, “Bir gün eve gece yarısı geldi. Hepimiz merak içinde onu bekliyorduk. O ise gayet rahatlıkla içeriye girdi. Zaten meraktan iyice yorgun düşen annem, ağabeyimi sorularla boğdu. Biz, başına bir şey gelmesinden korkuyorduk. Fakat hiç ummadığımız bir cevapla karşılaştık. Diyor ki: “Anneciğim şu anda kabristandan geliyorum. Bu yaptığım şeyi, altı aydır sürekli yapıyorum. Amacım içimdeki ölüm korkusunu yenebilmektir. Gördüm ki doktoru, avukatı, zengini, fakiri hepsi orada ses çıkarmadan yatıyor.”

     Ağabeyimin şehit olduğu haberi geldikten sonra, müdürlük yaptığı kursun masasında küçük bir not bulundu: “Allah’a şükür ölüm korkusunu yendim.” diye ifadelerini kullanıyordu. Kanını Afgan topraklarına akıttı.

     Bilal arkadaşlarıyla birlikte sürekli Bozdağ’a tırmanırdı. Bunu yapmasındaki amacı, Afganistan’a gittiğinde Hindikuş dağlarında zorluk çekmemek içindi. Liseden sonra Afganistan’a gitmeye karar veren Bilal, evden ayrılırken ailesine “Pakistan’a üniversite okumaya gidiyorum.” demişti. Bilal önce Pakistan’a, oradan da cepheye katılmak için Afganistan’a geçti. Pençir Vadisi’nde Ahmet Şah Mesut’un birliklerine dâhil oldu. Ahmet Şah Mesut, kendisini çok sever ve ‘Abdullah misafir’ diye hitap ederdi. Hindikuş dağlarında Ruslara karşı yürütülen amansız mücadelenin her safhasında yer aldı. Dönüş vakti gelip çattığında takvimler 24 Ekim 1987’i gösteriyordu. Bilal hazırlığını yapmış, silahını teslim etmiş, arkadaşlarıyla vedalaşmaya hazırlanıyordu. Ahmet Şah Mesut’tan haber geldi. Bütün mücahit gruplar, Pakistan sınırına yirmi beş kilometre mesafedeki Rus garnizonunu kuşatacaktı. Bilal’in içi bir tuhaf oldu. Bir türlü dönmek istemiyordu ve o kuşatmada ben de olmalıyım diyerek mücahit grupların arasına karıştı. 29 Ekim 1987 sabahı Bilal, Hz. Bilal’den muştu almışçasına sabah ezanını okudu. Bilal’in yanık sesi Pençir Vadisi’nde dalga dalga yayıldı. Sabah namazı eda edildikten sonra harekete geçildi. İkindiye doğru Rus garnizonu kuşatıldı. Yoğun çatışmalar başladı. Silah sesleri, tekbirler birbirine karıştı. Kendinden geçen mücahitler, şehadete koşmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Bunların arasında Anadolu'yu 1071’de İslam mührüyle ümmetin bir kalesi yapan, insanlığın annesi, ümmetin merkezi Anadolu' dan nice şehitlerimizin temsilcisi ünvanlıyla Ödemiş Bozdağ’ın heybetli delikanlısı Bilal de vardı. Birkaç saat süren çatışmada Rus garnizonu ele geçirilmişti. Pakistan’la Afganistan arasındaki en büyük engel de ortadan kaldırılmıştı. Şehit Bilal, Afgan toprağına kanını akıtarak bu başarının mimarlarından biri olmuştu. 

     Grup Genç’in Kan Toprağa Düşünce isimli albümlerinde seslendirdikleri “Bilal öldü derler ise sakın inanma Ana/ Bil ki ben şehit olmuşum şehitler ölmez Ana!” ezgisi kadar, Bilal Yaldızcı’yı bize anlatan, tanıtan ve Bilal’in kendi mektubundan oluşturulan ezgi kadar başka bir şey bilmiyorum. Bir ezgi bir kişiyle ancak bu kadar özdeşleşir sanırım. O günlerin (1995) Grup Genç ekibinin gür seslerinden Nizamettin Türeyenci, öyle yürekten okumuş ki Bilal ezgisini, bugün söylemişçesine dinliyoruz. Ve ardından “Hasret Kafesi” adlı Ömer Karaoğlu'nun seslendirdiği parça, yine Bilal abimizin kardeşine  yazdığı ve kardeşinin de cevaben abisine yazdığı mektuplardan derlenmiş olduğu bilgisini de ekleyelim.
(Bu bilgi ile birlikte her iki parçayı da dinlemiş olsa da, bu yazıyı sabırla okuyabilen herkesin tekrar dinleyeceğinden eminim.) 

     Rahmetli Bahattin YILDIZ abimiz de  bir Afganistan gazisi olarak, İzmir’de olduğu yıllar boyunca, her yıl şehadetini kutlamak, onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek için babası Fikri amcayı ve ailesini, Ödemiş'i ziyaret etmiştir. Şehadet bilincinin örneği olan Bilal abimizi hatırlamaya gayret ederek bu geleneği sürdüren, Anadolu’nun yiğit insanları, gençleri var olduğunu not etmek gerekir diye düşünüyorum.

     O, şehitlik kapısını henüz çalmadan, şehadetinden sonra ailesine gönderilmek üzere yazdığı mektubunda ailesine sürekli öğütlerde bulunarak, “İslam’a ve Kur’an’a sımsıkı sarılmalarını ve bundan başka bir hayatı ellerinin tersiyle itmeleri gerektiğini,” tavsiye eder. Amelleriyle verdiği ders yetmezmiş gibi, bir de sözleriyle kuşatıyor çevresini. İşte mümin ve mutmain yürek bu olsa gerek. Yalnızca kendi iyiliğini düşünmeyerek, tüm tanıdıklarını da vahyin-Kuran'ın tarifsiz serinliğinde nefeslenmeye davet eder. Demek ki şehit, en büyük davetçidir. Şehitler kervanı yoluna devam ediyor. 

Not 1: Bilal YALDIZCI ve Bahattin YILDIZ abilerimize, Gara'da zalimce katledilen şehitlerimize, ismini bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm şehitlerimizin ruhlarına  el Fatiha.
Not 2: Yazıyı oluştururken paragraf alıntıları yaptığım Mehmet Görmez hocamıza, dünyabizim.com ve etimolojisözlük.com gibi sitelere başvurduğum doğrudur. Teşekkürü borç bilir helallik dilerim. 

Raşit EKİCİ

Bu yazı bahattinyildiz.com için kaleme alınmıştır. Yayın tarihi: 05.03.2021

 

ÖNCEKİ YAZILAR

 

Ziyaretçi Defteri
Yükleniyor
Yükleniyor...