Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak
Benim adım insanların hizasına yazılmıştır.
Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım
Ölüm ve acılar çatsaydı beni
Düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
Sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı
Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım
Diri-gergin kasları konuşsaydım
“Kardeşler! ” deseydim “Kardeşlerim! ”
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor…”
Yazık, şairler kadar cesur değilim
Çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan
Gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.
Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı
Öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım
Bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında
Çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların
İnanmazdım dosyalara sığacağına
Gittikçe ışıldardım dükkânlar kararırken
Hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı.
Benim adım bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş
Ellerim tütsülenmiş
Evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
Dirgenler, bakraçlar, tornavidalar
Bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar
Ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa
Gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.
Ve bu yüzden yakışıksız oluyor
İnsanları hummalı baharlar olarak tanımlamak
Ve bu yüzden göğsümde dakikalar
İnce parmaklar halinde geziniyor
Konvoylar geçiyor meşelikler arasından
Bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak
Unutulacak diyorum, iyice unutulsun
Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.
İsmet Özel – 1972
Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uğurlamak
Genç bir adam ormanda kaybolmuş. Günler sonra yaşlı bir adama rastlamış ormanda. Yaşlı adamda uzun zamandır ormanda kayıpmış ve genç adama çıkış yolunu beraber aramayı teklif etmiş. Genç adamın cevabı çok netmiş: “Olmaz.” “Seninle kaybedecek vaktim yok. Çıkış yolunu bilseydin şimdiye kadar ormandan çoktan çıkmış olurdun. “Ama demiş yaşlı adam. Bunca zamandır bulamadıysam da çıkış yolunu; öğrendim ormanın çıkmayan yollarını.”
Şehre kar davet edildi. Özlemle beklendi yağışı tüm yurtta. İlk yağdığı gün, geçen yıldan kaç günle geç kaldığı bile hesaplandı. Kar yağdı. Soğuğu kaldı şehrin üstünde. Keşke sadece şehir üşüseydi. Böyle zamanlarda en çok da insanın yüreği üşürdü. Kar kristalleri insana ölümü, yalnızlığı, ayrılığı çağrıştırırdı. Nereye kaçsam diyen insanın aklına ilk gelen sığınak dost olurdu.
Bize çıkış yolunu göstermese de en azından hangi yollardan yürümememiz gerektiğini öğretebilirdi dost. Bu nedenle bir dost arardı insan. En bunalımlı, en zor zamanında. Yalnızlığın bir yengeç gibi kıskaca aldığı zamanlarda, dostun sesiyle çıkardı kıskaçtan. Ruhunu ısıtmak ister insan. Büyük ırmaklardan da heyecanlı bir vaziyette bir gece vakti dosta varmak ister insan. Her birimizin ayrı bir hikâyesi var aslında. Bu hikâyeye nice insan dâhil olur ve ayrılır. Tüm insanlık kendi yatağında akan bir ırmak gibi sanki.
Yirmili yaşlarımın ortalarında kesişti bizim yolumuzda ilkin. Tok sesiyle muhatabına itimat telkin edişine hayran kaldığım Bahattin Yıldız; bir arkadaşının evlatları için hazırladığı sünnet düğününe katılmak üzere Konya’ya geleceğini söylemişti. Bahattin abiyi görecek olmanın mutluluğu ile gitmiştim sünnet düğününe. Ne bilirdim o gün tanıştığım “dostun” bana da “dost “ olacağını. Bahattin abi şehit ailelerini ziyaret etmeyi severdi. Bizde kalan da saklı almış bir gençlik ölümü olunca beraberce ziyaret ettik birkaç evi. Bahattin abinin ziyaretinden sonra herkes rutinine dönmüştü. Ara sıra telefonla arar, inzivaya çekildiğine kanaat ettiğim dostu yeniden şehre davet ederdim.
Her şeyin bir zamanı varmış. Ara sıra devam eden görüşmelerimizin inkiyadı hale gelmesinin zamanı Bahattin ağabeyin vefatı imiş. Ölümün en büyük nasihat edici olduğunu iliklerime kadar öğrenmiş oldum.
Bahattin abinin ani vedasının en çok yaraladığı isimlerden biriydi Lokman Abi. Dağların adamı Bahattin Abinin dağlara karışması mı, yoksa ondan kalan boşluğu doldurma iradesi mi bilmiyorum, onun için inziva dönemi sona ermişti. Niye uzun yıllar münzevi bir tarzı seçmişti sorusunun cevabı hayatında en çok kullandığı kelime de gizliydi: “Dost.” Yaşamlarımızı büyük bir puzzle benzetsek, en büyük kısmı hayal kırıklıkları doldurmaz mıydı? Belki de hayal kırıklıkları kanatmıştı kalbini.
Kaldığı öğrenci evine arkadaşları “Dünyanın en büyük kül tabağı “ adını vermişti. Dostlarının aklında mütebessim yüzü, kalın gözlükleri ve dostum sesiyle kalacaktı. Şimdi bu satırları yazarken yıllar bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. “Ölüm ansızın geliyor dostum, bu hayatı adam gibi yaşayalım.” diyerek döndüğün şehre; “En çok sana kırgınım dostum, ayırdın bizi yönetimden! Müslümanların derdiyle ilgilenince şahsi dertlerim bir şekilde çözülüp gidiyordu. Şimdi vazifem yok ve ben dünyevi dertlerimle boğuşup duruyorum.” diyerek veda ettin. Ama dostların sana asla elveda demeyecek. Muhabbetin en güzelinin olacağı hakikat yurdunda görüşmek üzere dostum.
Adem CEYLAN
Bahattin Ağabey'in yol arkadaşlarından Hamza ARAS'a Allah'tan rahmet dileriz
Bahattin Ağabey'in talebelerinden Lokman Kardeşimiz'e Allah'tan Rahmet dileriz.
Günlerdir içim içime sığmıyor. Bir yanım eksik sanki (Lokman ACAR)
Karlı bir gece vakti bir dostu uğurlamak (Lokman ACAR)